Avustralya’da iş bulma rehberi: İlk işimi nasıl buldum?
Yaklaşık 1 saattir başlığı atmış bekliyorum. O yazı yazma ilhamının gelmesi zaman alıyor bazen. Fakat merakla beklediğiniz için içten içe size karşı da bi sorumluluk hissediyorum galiba :) Neyse ilk cümleyi yazdıktan sonra gerisi tıkır tıkır geliyor zaten.
Bu yazımı okumadan önce Avustralya’da İş Bulma Rehberi: Ne iş yapıyorum? Yazısını okuyup, iş bulana kadar hangi evrelerden geçtiğimi görmenizde fayda var :)
Öznur sen hani cafede çalışacaktın?
Avustralya’ya taşınacağımı öğrenen herkesin ilk sorduğu soru “İş mi buldun?” oldu. Bu soruya “Hayır” cevabını verdikten sonra gelen ikinci soru ise “Peki, ne iş yapacaksın?” oldu. Bu soruya verdiğim cevap “Henüz ne yapacağımı bilmiyorum ama bi cafede iş bulsam yeter bana” oluyordu.
Eee madem öyle ben yapmak istediğim şeyin nasıl oldu da bu kadar dışında buldum kendimi? Çünkü şöyle düşündüm; bi cafede iş bulmak en kolayı, hiçbir şey bulamazsam onu bulurum zaten. Artık görünürde hiçbir şey bulamadığım için ben de cafe-restoran işlerine bakmaya başladım.
Tam olarak hayalim şuydu;
İş yerim bi cafe olsun, ihtiyacım olan kadar para kazanacak kadar çalışayım, müşterilerle sohbet edeyim ve işe bisikletim Bella ile gideyim.
Kitchen Hand için bile en az 6 ay deneyim mi?
Bu sefer bilgisayar başına cafe-restoran işlerine başvurmak için geçtik. Hizmet sektöründeki bu tip işleri gumtree.com.au üzerinden filtreleyerek bulduk. Karşımıza sayfalarca iş ilanı çıktı. İnsan ilk “Tamam ya, bu işlerden biri kesin olur” diye düşünüyor ihtiyacın bu kadar çok olduğunu görünce fakat ilanların içine girip detayları okumaya başlayınca ve “kitchen hand yani mutfakta her şeye koşturan kişi” için bile 6 ay deneyim arandığını görünce bizi yine aldı bi stres. Ya alt tarafı bulaşık yıkayıp, yemeklerin hazırlanmasına yardımcı olacağım yani bunu evde de yapıyorum 6 ay deneyim ne alaka diye söylendiğim zamanlar daha dün gibi aklımda.
Tabii ki yine de bu işlere başvurduk. Peki hizmet sektöründeki bu tip işlere Yönetici Asistanı ya da Denetçi CV’si ile mi başvurduk? Hayır :)
Avustralya’da sahte CV hazırlamaktan başımıza bi iş gelmez di mi?
Benim hayatımda bi cafede ya da restoranda çalışmışlığım yok. Öğrenciyken bile çalışmadım. Cemal de çalışmamış. Fakat buradaki insanlar da deneyim diyor başka bir şey demiyor. O zaman oturup sahte birer CV hazırlayalım dedik. Öyle bi CV hazırladık ki ortaya 6-7 yıllık deneyimli garson, barista, kitchen hand, cafe all rounder CV’si çıktı. Özellikle ben bu sahte CV hazırlama konusunda bayağı uzmanlaştım. Daha önce Litvanya ve Londra’da uzun süreli bulunduğum için oralardan cafeler falan bulup yazdım hahahaha :) Sonra bu sahte CV’lerle iş başvurularımızı yaptık.
Tek bir cevap gelmedi!
Onlarca yere başvuru yaptık ve tek bir yerden olumsuz cevap bile gelmedi. İşler gitgide karışıyordu. Biz Avustralya’ya gelmeden önce burada yaşayan insanlardan hizmet sektöründeki işlerin kolay bir şekilde bulunduğunu duyduk. O yüzden içimiz bayağı rahattı bu konuda. Hatta planını bile yapmıştık. Ben haftada 20 saat çalışırım, Cemal haftada 20 saat çalışır ve ohh gül gibi geçinip gideriz. Düşünsenize en düşük saatlik çalışma ücreti 19,5 dolar. Tabii gül gibi geçinirdik…
Geçiniriz de ikimiz de hala işsiziz :)
O işler bilgisayar başından başvuru yapmakla olmuyormuş…
Avustralya deyince biliyorum insanın aklına medeniyet geliyor. Şimdi hiç b.k atmayayım gayet medeni bi ülke zaten fakat bazı konularda hala 90’lı yıllarda kalmışlıkları da yok değil. Onlardan biri de kapı kapı gezip, CV dağıtma işi. Evet, yanlış duymadınız kapı kapı gezip, CV dağıtmak hizmet sektöründe iş bulmanızı daha kolay bir hale getiriyor.
Biz de sahte CV’lerimizi bi usb’ye koyduk ve en yakın office superstore’a gidip bolca çıktısını aldık. Daha sonra bisikletlerimize atlayıp, cafe ve restoranların bulunduğu caddeleri gezmeye başladık. Bazı yerlerin camında zaten “Eleman aranıyor” ilanı oluyor. Fakat birçok yerde de bu ilan bulunmuyor. Biz ilan olsa da olmasa da cadde üzerindeki birçok yere girip, iş aradığımızı söyleyip, CV’mizi bıraktık. Bir ihtiyaç olması durumunda iletişime geçeceklerini söylediler. İnsan ilk bi mutlu olup, heyecanlanıyor ama üzerinden günler geçtikten sonra bile hiç aranmayınca kalbi kırılmıyor değil :)
Bir gün restoranlar dolu bir cadde var adı Lygon Street, oraya küçük İtalya da deniyor çünkü hem nüfusun çoğunluğu hem de restoranların %90’u İtalyan, neyse oraya gittim. Bu sefer tek başıma. Caddenin başından başladım CV dağıtmaya, sonuna kadar. Birkaç tanesi biraz beklersen bi konuşalım dedi. Sordukları ilk soru ne oldu biliyor musunuz? WHERE ARE YOU FROM? Evet, nerelisin diye sordular. Ben bu sorudan hiç hoşlanmıyorum. Üstelik o ana kadar Avustralya’da kimsenin birbirine bu tip sorular sormadığını okumuştum. Fakat burada yani Melbourne’da İtalyanlar İtalyanlarla, Asyalılar Asyalılarla, Türkler de Türklerle çalışmak istiyor. Her yer böyle mi tabii ki değil. Benim gittiğim Lygon Street böyle ama. Neyse Türküm dedikten sonra görüşme bir adım öteye gitmedi ve biz ihtiyaç halimde sana döneriz cümlesi ile bitti.
Genellikle sorulan soru Avustralya’da hiç deneyimin var mı? oluyordu, hayır cevabını verince de pek ilgilenmiyorlardı…
O gün bayağı üzülmüştüm. Çünkü iş bulamamanın sancısının yanı sıra nerelisin sorusunun sorulması kendimi kötü hissettirmişti.
Galiba gidip bi Türk restoranında çalışacağım
Tüm bunlar olurken biz Melbourne’da yaşayan Türklerle tanışıyor birbirinden farklı ama bi noktada birbirinin aynısı hikayeler dinliyorduk. Şunu gördük ki tanıştığımız birçok kişi iş bulmakta zorluk yaşamış. Bununla birlikte hepsinin istisnasız ilk işi ya Türk restoranı ya da sahibi Türk olan herhangi bir işletme olmuş.
Ben de gerçekten çok zor durumda kalmadığım sürece bir Türkle çalışmak istemiyordum. Özellikle buraya 70’li yıllarda gelip iş sahibi olan Türklerin büyük bir kısmı bizim Türkiye’den gitmemize sebep olan insan tipinde. Açıkçası gidip, muhafazakar, kapalı görüşlü ve desteklemediğim tarafın siyasetini savunan insanlarla çalışmak hiç hiç istemedim. Bir gün sahibi Türk olan bi krepçiden iş isteyecektim ki Türkiye’nin ne kadar iyi yönetildiğini konuşmaya başlayınca Öznur, ihtiyacın olan en son şey Avustralya’da bu kafa yapısında biri ile çalışmak dedim kendime.
Fakat diğer yandan da iş bulamıyorum. Bir yerden başlamak için acaba gidip çalışsam mı diye düşündüğüm bi gece gumtree’den ertesi gün CV bırakmak üzere iki cafe daha buldum. Acilen birini arıyorlardı. Ertesi gün 1 Temmuz Cumartesi günü CV’lerimi Bella’nın sepetine koyup önce eve yakın olan cafeye gideyim dedim.
Ne dilediğinize dikkat edin :)
Cafenin olduğu adrese gittiğimde oranın Cemal ile ilk kez CV dağıtmaya çıktığımızda dışarıdan bakıp “Burası bayağı iyi duruyor benim deneyimim olmadığı için benimle çalışmazlar heralde” diye düşünüp, CV bırakmadığım yer olduğunu gördüm. Yol beni tekrar oranın önüne getirmişti. İçeri girdim ve “Gumtree’de gördüğüm iş ilanınız için CV’mi bırakmak istiyorum” dedim, bunun üzerine Cumartesi günü çok yoğun olduklarını, Pazartesi günü saat 10:30’da görüşmeye gelmemi söyledi. İnanılmaz heyecanlandım çünkü ilk defa bir cafeden en azından görüşmeye çağrılmıştım.
Pazartesi günü saat 10:30’da cafeye gidip, benimle konuşan kişiyi buldum. Beni cafenin ofis kısmına aldı ve odaya tekrar döndüğünde onunla birlikte toplam 3 kişi benimle görüşme yaptı.
Bıçak kullanma sertifikan var mı?
Ben 3 kişi ile görüşmenin şokunu yaşarken onlar bana “Bıçak kullanma sertifikan var mı?, Daha önce yemek hazırlığı yaptın mı?, hangi vize tipi ile buradasın?, yemeğe dokunma sertifikan var mı?, alkol servis etme sertifikan var mı?” gibi içinde mutlaka SERTİFİKA geçen bir sürü sordular ve soruların hepsine HAYIR diye cevap verdim. Sadece bana bir şans vermelerini, onları hayal kırıklığına uğratmayacağımı, yeniliklere açık olduğumu, bir şeyi kolay öğrendiğimi ve orada çalışmak istediğimi söyledim. Görüşme sadece 10 dakika sürdü ve beni “Görüşmelere devam ediyoruz. Olumlu olması durumunda seninle iletişime geçeriz” diye uğurladılar.
Ve aradılar :)
4 Temmuz Salı günü aradılar! Heyecandan havalara uçtum. Perşembe günü saat 10:00’da denemeye çağırdılar. Bu deneme de nereden çıktı diyecek olursanız burada hizmet sektöründe işler bu şekilde yürüyor. Öncelikle denemeye çağırıyorlar. Denemeden memnun kalırlarsa sizi işe alıyorlar.
O sırada biz de bir bayram havası aldı başını gidiyor :)
İlk iş günüm
6 Temmuz’da Melbourne’daki ilk deneme işime gittim. İlk gün cafeye girip CV’mi bıraktığımda konuştuğum kişi olan George karşıladı beni. Önlüğümü verdi ve beni diğer çalışanlarla tanıştırdı. 50 yaşlarında ismi Rita olan birine de bana işi öğretmesini söyledi. O gün Rita ve Vicki bana müşterilerle olan ilişkiyi, şarküteri ürünlerini, bıçak kullanımını ve ürünleri anlattı. O kadar heyecanlı ve mutluydum ki size anlatamam. Her şey ama her şey yepyeniydi benim için. Adım bile. Çünkü Oznur diyemedikleri için Yunan ve Avustralyalı çalışanlar bana Ozie, İtalyan çalışanlar ise Bella dediler. Hahahahahha Bella dedikleri anda yüzümde kocaman bi gülümseme beliriyordu :)
Çalıştığım cafenin sahipleri iki çift. Çiftlerden biri Yunan ve Aussie, diğeri ise Yunan ve İtalyan. Çalışanlar ise İtalyan, Yunan ve Avustralyalı. Tek Türk benim ve şaşkınım…
Yaklaşık 4 saat sonra George beni çağırdı ve bugün bu kadarlık yeter. Çıkmadan mutlaka yemeğini ye, kahveni iç ve yarın saat 10:00’da gel dedi. Kocaman bi gülümseme ile tamam dedim ve cafeden çıktım. O kadar mutluydum ki size anlatamam. Hala bir iş bulmuş değildim ama memnun kalmıştı ki beni ertesi gün de çağırmıştı :)
10 gün…
Ertesi gün George’un söylediği saatte cafede oldum. Yine Rita’nın kuyruğu olacak şekilde peşinden hiç ayrılmadım :) Çalışanların beni sevdiğini hissediyordum. Herkes çok tatlıydı. İnanılmaz mutluydum. Orada düzenli bir şekilde çalışmayı çok istiyordum. İkinci gün de birçok şey öğrendim. O gün yani Cuma günü haftalıkların dağıtıldığı günmüş ben bilmiyorum tabii ki. Öğlen 2’de George bugün bu kadarlık yeter, çıkmadan Mary’i gör dedi. O an o kadar korktum ki “Galiba Mary bana beni işe alıp, almayacaklarını söyleyecek” dedim. Ofise Mary’nin yanına gittiğimde bana zarf içinde 2 günlük çalışma paramı verdi.
Jody beni arayıp denemeye çağırdığında tabii ki saatlik ücretin ne kadar olduğunu sormadım :) Hatta arkadaşlarımın yaşadığı “deneme” deneyimlerinden para verilmediğini bile duymuştum. Fakat aklınızda olsun siz denemeye de gitseniz iş yasasına göre size çalıştığınız saatin ücretini ödemek zorundalar.
O gün Avustralya’daki ilk paramı kazandım. Paraların fotoğrafını çekip babamla “ilk maaşım” diye paylaştım :)) Çok çok mutluydum…
Mary o gün cafeden ayrılırken bir sonraki hafta şu gün şu saatte gel dedi. O gün de geçince Gery şu gün şu saatte gel dedi… Bu şekilde yaklaşık 10 gün geçti. Pazarlama ajansında yaşadığım hayal kırıklığını yeniden yaşamamak için bana kalıcı shift verene kadar kendimi tam olarak işe alınmışım gibi hissetmedim. Sadece çok istedim ve gerçekten arı gibi çalıştım.
10 günün sonunda…
Bu sırada geçen 10 günde artık Rita’dan bağımsızlığımı ilan etmiş, tek başıma çalışmaya başlamıştım. Çalışma saatlerim her gün farklıydı. Bunun da sebebi cafenin tüm işleyişini görmekti. Bir gün sabah gelip, sandviç, tatlı, salata hazırlığını yaparken başka bir gün öğlen gelip cafenin akşam kapanışını yapıyordum. Böylelikle 10 günde bana işi tam olarak öğrettiler. Artık kendimi son derece rahat hissediyordum. 10 günün sonunda bi akşam cafeden çıkarken Gery bundan sonraki shiftin bu diye bir kağıt verdi. O gün resmi olarak işe alınmış oldum!
Bir filmin karesinde yaşıyorum bence…
Sabahın erken saatlerinde evden çıkıp, Bella ile birlikte cafeye giderken yüzüme tuhaf ve şaşkın bir gülümseme yayılıyor. Aylarca hayalini kurduğun şehirde yaşıyorsun, bisikletle işe gidiyorsun ve daha önce hiç yapmadığın bir işi yapıyorsun. Evet hava henüz aydınlanmadı ve oldukça serin ama yıldızların altında işe gitmek çok güzel!
Bir sonraki yazıda cafedeki çalışma hayatımı anlatmaya anlatmaya devam edeceğim.
Avustralya ile ilgili diğer yazılar için aşağıdaki linklere tıklayınız.
Dünyaya tekrar gelsem nasıl bir hayat isterdim?
Konfor alanının dışına doğru çıkarken
Avustralya’ya taşınmadan önceki son günler
Avustralya’da Yaşam: Yeni hayatımızın ilk günü
Avustralya’da Yaşam: Melbourne’da Geçen 2 Ay Part I
Avustralya’da Yaşam: Melbourne’da Geçen 2 Ay Part II
Dünya Benim Evim’i Facebook ve Instagram hesaplarından takip edebilirsiniz.
Güney yarım küreden sevgiler
Öznur’cum yazılarını okurken ilkgençliğime dönüyor İpek Ongun’un kitaplarındaki Serra’nın yaşamını hayal ettiğim gibi hissedip senin yaşamını hayal ediyorum, öyle güzel yazıyorsun ki yaşadıklarını okurken hem aynı stresi yaşıyorum hem de aynı sevinci 👌🏼💜 Sevgilerimle .,
Gizem merhaba, Senin de yorumun beni ergenliğime götürdü. Bir gün yazılarımın Serra karakterini hatırlatacağı hiç aklıma gelmezdi :) Çok mutlu ettin beni çok teşekkür ederim <3
Şu an mutluluğumun tarifi yok. Çok çok çok sevindim İlknur. Harika bir yazı daha. Okurken çok heyecanlandım. Sanki kitabımdaki her zorluğun üstesinden gelen güçlü bir kahraman gibisin sen. Her şeyin istediğin gibi gitmesine çok sevindim.❤️ Güzel ve güçlü kahramanımın yeni işini kutlarım. Kocaman sevgiler. ❤️😗
Benimle mutlu olup benimle hüzünlenen insanların olması bana güç veriyor. Çok teşekkür ederim Nazlıcım.
Öznur ve Cemal çok güzel bir şehire taşınmışsınız. İş bulma hikayenin en çok Türk işletmecinin Türkiye Cumhuriyeti çok iyi idare ediliyora karşılık verdiğin cevabı çok beğendim. Bu durum göç ettikleri ülkenin bütün sosyal güvenlik sistemini kullanarak tesbit etmeleri de ilginç geldi.
Cemal ve seni tebrik ederim.
Sevgilerimle
Merhaba Didem, Çok teşekkür ederiz. Biz de sevdik burayı ve maalesef o tip insanlar her yerde…
Bayıldım ve çok sevindim. Hatta yazıyı okurken o şirin kafe gözümde canlandı. Çok tatlı bir ortam ki.
Umarım her şey güzel gitmiştir ve gidiyordur.
Görüşmek üzere,
Cansın
Çok teşekkürler Cansın :)
Hello Öznur
Hayaller ve gerçekler :) Azim = Başarı, çok çalış senin de olsun…vb kelimeleri pratiğe dönüştürüp, bunları bize masalsı anlatım dilinle aktarıp, yaşadığın ortama bizi ışınladın. Daha çok şey okumak istiyoruz :)
Yaaaa bu sözleri hatırlatıyorsam ne mutlu bana. Yaşadıklarımın küçük bir kısmı sadece bu yazılar :)
Çok kısa olmuş ama yazı hemen bitti :( Tadı damağımızda kaldı.
Bir dahaki sefere daha uzun yazarım :)
Öznur cum, yüzümde kocaman bir gülümseme ile okudum. Çok sevindim,hayırlı olsun.
çok mutlu olmanı dilerim.
yelda
Ne mutlu bana! :)
Canım Öznur, ilk yorumda ne güzel bir benzetme yapmışlar. Sen gerçekten Serra karakteri gibisin!! Merakla, heyecanla, aynı tutku ve enerjiyle peşindeyiz, takipteyiz ve seninleyiz. İkinizi de çok öpüyorum ve diliyorum ki he şeyi ama her şeyi bizlere yaz. Gün içindeki komik olayları, anlık üzüntülerini, heyecanlarını, tesadüflerini… Çünkü biz kitap gibi okuyoruz, okurken hayal kuruyoruz. Bir de özlüyoruz (ben yani kendim) ❤️❤️❤️
Seni seviyorum minnoşum. Blog okumayan sen bile bu yorumu yazdıysa :)
yaa Öznur lütfen daha cok yaz :) film tadında yazılarını okumak için sabırsızlanıyorum! sevgi ile kal :)
Ya ben de çok yazmak istiyorum ama yazma ilhamının gelmesini bekliyorum haha :)
Yazdıklarınız çok güzel ve ilham verici. Biliyorum belki gerici olarak düşüneceksiniz hakkımda fakat isminizin yabancılaştırılmasını nasıl hoş karşıladığınızı anlayamadım. Irkçılığa varan milliyetçilik seviyesindeki insanlardan değilim, hatta onları kınıyorum ama adımın kökeninin arapça olması bile beni rahatsız ediyor. Özellikle arapça olması… Ancak yine de telaffuz zorluğu diye ismimin yabancılaştırılması tahammül edebileceğim bir konu olamazdı. Nasıl ki siz orada duyduğunuz her ismi telaffuz etmek için uğraşıyorsanız insani haklar doğrultusunda onların da sizin isminizi değiştirmemeleri lazım.
Sanırım ben hayata bu kadar karmaşık bakmıyorum :)
Eminim öyledir. Ancak ben de karmaşık baktığımı düşünmüyorum. Sonuçta ortada size verilen bir isim var ve onu kullanmak en doğal hakkınızken siz o ismin değiştirilmesiyle mutluluk duyuyorsunuz. İsminizi kullanmak en temel haklarınızdan. Tarih boyunca isim değiştirme yoluyla bir çok topluluğun kültür ve dil benliği kırılmaya çalışılmıştır. Siz bundan neşe duyuyorsunuz. Enteresan olan bu…
Melis biraz sakin lütfen. İsim benim ismim ve nasıl kullanıldığı da beni ilgilendirir. Benim için sorun olmayan bir şey senin için büyük sorun olabilir. Herkes aynı düşünce yapısına sahip değil. Fakat seninle aynı fikirde değilim diye beni yargılama lütfen. Zira adımı doğru söylesinler düşüncesi şuanda takılacağım en son şey… Sen yazmasan aklıma bile gelmezdi….
İnstagramdan takipliyordum da buraya girip hiç okumamıştım. Çok keyifliymiş. Elleriniz dert görmesin efendiim :)
Geç olsun güç olmasın :)
seniii çoook özlemiştim, her gün yazı var mı diye bakıyorum, resmen umudumsun, neşemsin, hep mutlu akl
selamlar, sevgiler
Canım Seldacığım inan ben de seni çok özledim!
Hayır asla sizi yargılamıyorum. Hatta severek takip ediyorum ve bir çok konuda ilhamım oluyorsunuz. Sadece fikrimi paylaşmak istedim. Amacım sizi yargılamak, damgalamak kesinlikle değildi. Eğer yanlış anlaşılmama sebep olan şeyler yazdıysam özür dilerim. Irkçılığa tamamiyle karşıyım. Irkçı insanlar tarafından bireylere uygulanan kültür yok etme politikasına karşıyım. Yazınızda bu politikanın size uygulanmaya çalışıldığını hissettim. Belki yanlıştı hissim ama yine de uyarmak niyetiyle yorumumu paylaştım. Tekrar ediyorum milliyetçilik değil derdim, sahip olduğunuz kültürel mirası içinizden kaybetmemeniz. Millet ve ırk kavramı nasıl aynı anlama geliyorsa milliyetçilik ve ırkçılık kavramlarının da aynı anlama geldiğini düşünmekteyim. Bunu bilerek beni anlamaya çalışmanızı ve kültürel mirasınızı içinizde korumaya çabalamanızı rica ediyorum. Anlayacağınızı umarak teşekkür ediyorum. Sevgilerle…
Öznur’cum hikayelerini bir solukta içimde öyle bir sıcaklıkla okudum ki… sürecini paylaştığın için çok teşekkür ederim. Burada İstanbul’da aylardır benzer bir iş bulma sürecinden geçiyorum ve umutsuzluktan bitkin düştüm artık. Azmine hayran kaldım. Ne mutlu, daha güzel günler hep seninle olsun umarım 💓 çok sevgiler
umudumuzsun :)
insan şimdiki durumundan çok başka yerlere gelebilir. sen bunun önce hayal ederek gerçekleştiğinin kanıtısın. gülücüklerle:))
Sabah bisikletinle işe giderken ki o anını gözüm dolarak okudum; heyecanlandım ve çok mutlu oldum! :) O anı yaşadım resmen. Bisikletin de benim Avustralya’ya geldiğim zaman almak istediğinim bisiklet. Benimkinin adı kangroo olacak😁 çok güzel günler yaşaman dileğiyle. Sevgiler…