Plovdiv Gezi Rehberi
Plovdiv mi? Orası da neresi dediğinizi duyar gibiyim zira Ağustos ayında “hiçbir yere gidemiyorsan yanı başındaki Bulgaristan’a git” fikri ile google map’i açınca Sofya’dan başka nereyi görebilirim sorusu ile tanıştım Plovdiv ile. Meğer pek tanıdıkmış diğer ismi ile Filibe…
Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri Plovdiv tarih boyunca Makedonların, Bizanslıların, Romanların ve Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği altında kalmış. Plovdiv şehri, Avrupa’nın ve dünyanın aralıksız olarak iskan edilmiş en eski şehirlerinden biri olma özelliğini taşıyor. Aynı zamanda Avrupa’nın en eski şehri olan Plovdiv’de arkeologlar ilk yaşamın M.Ö 7. yüzyılın sonlarına dayandığını söylemektedirler.
1364 yılında Lala Şahin Paşa tarafından fethedilen Plovdiv’in ismi Filibe olarak değiştiriliyor ve Osmanlı İmparatorluğu Sofya’yı fethedene kadar Plovdiv, Rumeli’nin başkenti olarak anılıyor. 1908 yılında Bulgaristan bağımsızlığını ilan edene kadar Plovdiv ya da Philippopolis olarak anılmaya devam ediyor…
2019 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmaya hak kazanan Plovdiv yolunuzu Bulgaristan’a düşürürseniz mutlaka görmeniz gereken bir şehir.
Plovdiv’e Nasıl Gidilir?
Biz Plovdiv’e Sofya otogarındaki otobüslerle geçtik. Bu yolculuğu trenle de yapabilirsiniz fakat yol daha da uzuyor bu durumda. Biz Cuma akşamı yola çıkıp Cumartesi sabahı Sofya’ya vardık. Sofya’yı gezdikten sonra ertesi gün sabah 8 otobüsü ile Plovdiv’e geçtik. Sofya’dan Plovdiv sadece 2 saat sürüyor ve bilet ücreti 13 Leva. Plovdiv zaten çok küçük bir yer. 1 günde bitiveriyor… Otobüs firmanıza dönüşünüzü Plovdiv’den yapacağınızı haber vermeyi unutmayın.
Plovdiv’de görülecek yerler listesi:
Tsar Simeon’s Garden
Otogardan çıkıp şehir merkezine doğru yürüdüğümüzde kocaman bir meydan karşıladı bizi. Bu meydandan içeriye doğru uzanıp giden ağaçlı yola tabiki karşı koyamayarak o yönde şehri keşfetmeye başladık. Tsar Simeon’s Parkı, günlerden Pazar ve sabahın erken saatleri olmasına rağmen cıvıl cıvıldı. Özellikle yaşlılar ve çocuklu aileler Pazar sabahına parkta günaydın demişlerdi. Parkın içine doğru ilerleyince kukla oynatan bi’ adama denk geldik. Etrafını saran çocuklar, kuklacı amcanın söylediği şarkıya eşlik ediyordu. Çembere katılıp ben de müziğin ritmine bıraktım kendimi. İçimden ne şanslı çocuklar diye geçirdim. İstanbul, Plovdiv’den daha büyük bir şehirdi, bu parktan daha büyük parkları da olabilirdi. Çocuklar pazar sabahına kuklacı amcanın şarkıları ve kukla oynatması ile de başlayabilirlerdi fakat İstanbul’da ne bu kadar güzel park ne de parkta kukla oynatan kuklacı vardı…
Knyaz Aleksandar I Caddesi
Plovdiv’in en işlek caddesi burası. Karşılıklı cafe ve restoranların bulunduğu Knyaz Aleksandar I caddesi rengarenk binalarla çevrili. Pazar sabahı cafeler sabah kahvelerini içen Plovdivlilerle doluydu. Biz de kahvaltı yapmak üzere Costa Cafe’ye oturduk ve kahvaltı yaparken yoldan geçen insanları seyre koyulduk.
Plovdiv Old Town / Plovdiv’in Eski Şehri
Kahvaltımızı yaptıktan sonra Knyaz Aleksandar I caddesi üzerinde yürüyerek caddenin sonuna geldik. Henüz “information desk” bulamadığımızdan tabelaları izleyerek Plovdiv’in eski şehrine doğru tırmanmaya başladık. Tırmandık diyorum çünkü Plovdiv de İstanbul gibi pek yokuşlu, bayırlı bir şehir.
Eski şehirde, Arnavut kaldırımlı sokakları yemyeşil, büyük gövdeli ağaçlar süslüyor. Sokaklar Osmanlı mimarisindeki evlerle dolu. Bu evler Bulgaristan tarafından çok iyi korunmuş ve restore edilmiş. Sokaklar birbiri ardına cumbalı köşklerle dolu. Hava o kadar sıcak ki bahçe kapısı açık bir köşk görünce bahçesine girip bulduğumuz boş banka oturuyoruz. Yemyeşil ağaçlarla kaplı bu bahçede uzun süre oturabilirim fakat bahçe içindeki evin mimarisi, renkleri, duvarlarına işlenen çiçek motifleri beni yerimden kaldırıyor. Meğer Etnografya Müzesi’nin bahçesindeymişiz :)
Yani diyeceğim o ki Etnografya Müzesini mutlaka görmelisin. (Burada hem çeşme hem de tuvalet bulunuyor.)
Bu bölgede haritayı cebinize koyun ve Arnavut kaldırımlı sokaklarda ayağınız sizi nereye götürüyorsa oraya doğru yürüyün…
Arnavut kaldırımlı sokaklarda bir oraya bir buraya yürürken kendimizi Nebet Tepesinde bulduk!
Plovdiv’in Tepeleri…
Yukarıda da bahsettiğim gibi Plovdiv tepeli, yokuşlu bir şehir. İstanbul gibi 7 tepeliymiş hatta fakat tepelerden biri taş ocağı olarak kullanıldığından 6 tepeli bir şehir. Eski şehrin içindeki Nebet Tepe eski yapıların kalıntılarının içinde Plovdiv’i ayaklarınızın altına seren oldukça huzurlu bir yer. Korkmayın bu tepeye tırmanmak hiç de zor değil. Plovdiv’e bir de tepeden bakmak için mutlaka buraya da uğrayın.
[metaslider id=1878]
Antik Roma Tiyatrosu
Plovdiv’de bulunan Antik Roma Tiyatrosunu gördüğümde gerçekten şok oldum! Çünkü gördüğüm eser en az Verona’da gördüğüm antik Roma tiyatrosu kadar iyi korunmuştu! Burası dünyada en iyi korunan antik Roma tiyatrolarından biri. 117 yılında Roma İmparatoru Trajan tarafından yaptırılan bu Antik Roma Tiyatrosu 7000 izleyici kapasitesinde. Yaz aylarında dans ve müzik gösterilerine ev sahipliği yapan Antik Roma Tiyatrosu’nun sunduğu görsel şölen bir köşeye oturup izlemelik. Dünya çapında en iyi korunan antik tiyatrolardan biri olan bu Roma Tiyatrosunu mutlaka görün.
Rayko Daskalov Caddesi
Plovdiv’in diğer bir işlek caddesi olan Rayko Daskalov caddesi Pazar günü oldukça sakindi. Knyaz Aleksandar I caddesinin devamı ve oldukça geniş ve uzun bir cadde. Karşılıklı mağazaların, pastanelerin, restoranların bulunduğu bu caddenin her iki yanında kocaman kocaman ağaçlar var. İnsanlar genellikle bu ağaçların gölgesinde oturuyorlar. Bulgar Bankasının da bulunduğu bu cadde sakinliği ile bizi şaşırttı.
Meriç Nehri
Rayko Daskalov caddesinden devam edip bir pasajdan geçiyoruz. Pasajdan dışarı çıkınca üzerinde bulunduğumuz köprünün altından bir nehrin aktığını görüyoruz. Google haritayı açınca Meriç Nehri üzerinde olduğumuzu anlıyoruz ve evet yine şaşırıyoruz. Edirne’de gördüğüm bu nehir bir de Plovdiv’den merhaba dedi bana.
Danov Tepesi ve Saat Kulesi
Knyaz Aleksandar I caddesinin bittiği yerde başlayan Roman Stadyum meydanından yukarı doğru çıkan yokuşu takip edince Danov tepesine ulaştık. Aynı zamanda Saat Kulesinin de bulunduğu bu tepeye vardığımızda bizden başka kimse yoktu. 1623 yılında yapılan saat kulesinin saat kısmı 1883 yılında Viyana’da yapılan bir saatle değiştiriliyor. Doğu Avrupa’daki en eski kulelerden biri olan Saat Kulesinden Plovdiv manzarasını izlemek çok güzel.
Bir önceki gün toz alerjimin şiddetini arttırıp beni uyutmamasıyla uykusuz bir güne uyanmıştım ve akşam 5 civarında tüm enerjim bitmiş bir şekilde kendimi Danov tepesindeki banklardan birine atıp, birazcık uzandım :)Hatta galiba biraz uyumuşum :))
Central Square / Ana Meydan
Sabah şehre vardığımızda bomboş olan bu koca meydan akşam saatlerinde kalabalıklaşmaya başlamıştı. Hatta Knyaz Aleksandar I caddesinde adım atacak yer kalmamıştı adeta. Şehir akşam saatlerinde cıvıl cıvıl olmaya başladı. Cafelerden birine oturup hem dinlendik hem de kahvemizi yudumlarken insanları izledik. İnsanların kıyafetleri o kadar eski modeldi ki sanki 70’lere ışınlanmıştık. Plovdiv’de Roman nüfusu da oldukça fazla ve akşam yürüyüşüne çıkanlar arasında onlar da vardı. Genellikle- her yerde olduğu gibi- kalabalık bir şekilde dolaşıyorlardı.
Ana meydandan gelen müziğe doğru gittiğimde ise Balkan müziklerinin meydana bağlanan ses sisteminden tüm şehre yayıldığını görüp halay çeken çembere katıldım. İnsanlar coşkuyla şarkıya eşlik ediyor, halay çekiyordu.
Böyle anları çok seviyorum. Kendimi tam olarak o şehrin dokusuna karışmış hissediyorum. Bilmediğim şarkılarda dans ediyor daha önce hiç duymadığım ezgilerin ritmine ayak uydurmaya çalışıyordum. Hayat gerçekten çok güzel. Dünya güzelliklerle dolu ve ben o güzellikleri bir bilmecenin içindeymişim gibi arayıp buluyorum. Şükürler olsun…
Plovdiv Yeme-İçme Rehberi
Kahve için Knyaz Aleksandar I caddesi üzerinde bulunan lokal cafelere gidebileceğiniz gibi ben Costa Cafe’yi tavsiye ediyorum :) 2 kişilik kahvaltıya 6 euro ödedik.
Öğle yemeği için eski şehirde bulunan ve enfes bir bahçenin içinde bulunan Filipopolis Restoranı şiddetle tavsiye ediyorum. 2 risotto ve 2 kola için 13.70 euro ödedik. Gerçekten çok huzurlu ve vakit geçirmesi çok keyifli bir restoran.
Çok yoruldum enerji almam lazım diyorsanız Rayko Dasskalov caddesi üzerinde bulunan Fresh Bar harika bir seçenek. Her çeşit taze sıkma meyve suyunun bulunduğu bu enerji barından 2 büyük boy meyve suyu 4.75 euro.
Akşam yemeği için Bulgaristan’ın restoran zinciri Happy Bar Grill’i tercih ediyoruz ve hiç pişman olmuyoruz. Ben tercihimi karpuz-peynir ve envai çeşit suşiden yana kullanıyorum. Cemal ise et istedi ve ikimizde restorandan mutlu mesut ayrıldık ve içeceklerle birlikte 13,5 euro ödedik.
İstanbul’a dönüş…
Akşam dönüş otobüsümüz saat 10:00’daydı. Otogara gittiğimizde sabaha kadar sürecek olan yolculuk için pijamalarımı giyinip uykusuzluktan ölmeden otobüs gelene kadar bankta uyudum. Yaklaşık 30 dakika sonra otobüs geldi ve bindik. Sanırım hayatımın en berbat yolculuğuydu. Tek hayalim otobüste deliksizce uyumaktı fakat otobüste boş bir koltuk bile yoktu. Aşırı kalabalık ve aşırı sesliydi. Gelirken durmadığımız birçok yerde durduk. Işıklar hiç kapanmadı. Sınır kapısına vardığımızda rezaletin seviyesi giderek arttı. Yunanistan sınırını geçmek için beklediğim 5 saatten bile daha kötü bir sınır geçişiydi. Sabah 6:30 civarında İstanbul’a vardığımızda ben uykusuzluktan ve alerjimden ötürü ölüyordum!
Evet günlerden pazartesiydi ve iş beni beklerdi ve tıpış tıpış ofise gittim. O gün gerçekten çok zor geçti..
Bilmiyorum bu sınır geçişi bana mı denk geldi ama Bulgaristan’da içki aşırı ucuz. İçki ticareti yapılmasın diye Bulgar polisi otobüsü didik didik aradı hem de defalarca! Yani diyeceğim o ki Bulgaristan’a otobüsle gitmek çok ucuz, hatta gidişi son derece kolay ve rahat fakat dönüş ölümdü!
Yine de Plovidv görülmeye değer bir şehir :)
Sevgiler
Dünya Benim Evim
Sofya gezi rehberi yazım için tıklayınız.
Dünya benim evim’i facebooktan, instagramdan ve twitterdan takip edebilirsiniz.
Muhteşem bir yer çok beğendım cok eğlendım tadı damagımda kalan bir yer :9 Hem çok ucuz hem haftasonu için harika bir kaçamak tavsiyelerin ve sen hep hayatımızda sevgilerim:)
O zamanlar öyleydi,Hülya hanım 1 leva 1 lira ve piyasa şimdiki gibi değildi.şimdi Bulgaristanda da fiatlar arttığı gibi 1 leva 2 lira sınırında