Aşk Kazandı!

Hep söylüyorum; hayatımızı seçimlerimizle şekillendiriyoruz. Bize birçok seçenek sunuluyor ve biz birini seçip yola devam ediyoruz ve o an yaptığımız seçimlerin bizi hangi noktaya taşıyacağını ve hayatımıza neler katacağını bilmiyoruz. Böyle yazınca çok heyecanlı değil mi? Aslında hem heyecanlı hem de bilinmezlikten ötürü tedirgin edici.

Üniversitede okuduğum bölümde Erasmus Öğrenci Değişim Programı olmamasına rağmen, benim bu programla yurtdışına gitmeye kafayı takmış olmam ve 3 üniversite ile anlaşma yapılmasında aktif rol almam tamamen benim seçimimdi. Okulun 1 yılını yurtdışında okumak, dünyanın farklı ülkelerinden gelen insanlarla birlikte yaşayacak olmak, haritadaki yerini bile bilmediğim bir şehrin bir süreliğine evim olacağı fikri beni inanılmaz derecede heyecanlandırıyordu.

21 yaşındaydım ve öyle kararlıydım ki dışarıdan gelen “ne yapacaksın Litvanya’da?” cümlelerini kulağım duymuyordu ve yabancı bir ülkede yaşamanın zorluklarını anlatan arkadaşlarıma rağmen bu fikirden hiç korkmuyordum.

Hayatımın en önemli kararlarından birini vermişim; bilmiyordum.

Yukarıda da bahsettiğim gibi hayatımla ilgili bir seçim yapıyordum. Üstelik daha 21 yaşındaydım ve o seçimin hayatımı bu denli etkileyeceğini bilmiyordum. Fakat 7 yıl sonra görüyorum ki hayatımın en önemli kararlarından birini vermişim.

Bir ülke seçmem lazım: Fransa, Polonya, Litvanya…

Erasmus-Öğrenci Değişim Programı kapsamında 3 ülke ile anlaşma yapmıştık ve benim dışımda bir başvuru olmadığı için istediğim yere gidebilirdim. Peki ben neden Paris gibi birçok kişinin yaşamaya can attığı şehir yerine haritada yerini bile bilmediğim Litvanya’yı seçtim? Paris’e mutlaka bir gün giderim ama Vilnius neresi onu bile bilmiyorken Litvanya daha heyecanlı geldi. Bir de daha ucuz. Böylelikle daha çok gezebilir, daha çok keşfedebilirdim. Bu yüzden Litvanya’ya gitmeyi seçtim.

Hayatımın en renkli, en çılgın, en güzel, en unutulmaz yılını yaşayacakmışım; bilmiyordum. Harika dostluklar kuracakmışım; bilmiyordum.

Rüya gibi geçen 1 yıl…

31075_133892719955590_4946467_n

Ömrümden 1 yılı bir rüya gibi yaşadım. Öyle anılar biriktirdim ki hala hepsi hatırımda. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen sabah işe giderken radyoda çalan bir şarkı ile 7 yıl öncesine, o anlara gidebiliyorum :) Öyle hatırımda her bir an…

Erasmus’a gitmeyi seçmemle birlikte hayat bana çok bonkör davrandı ve yolum harika insanlarla kesişti. O insanlar mesafelere rağmen hala hayatımda ve biz hala birbirimizin hayatında neler olup bitiyor biliyoruz, konuşuyoruz. Birbirimizin ardından elimizde tuvalet kağıtları, salya sümük ağlarken sandık ki o mesafeler uzaklaştıracak bizi ama öyle olmadı. Düşünsenize Milano’daki Türk Konsolosluğu’nda büyükeliçinin “Cemal Özmen’i eş olarak kabul ediyor musunuz?” sorusuna birkaç dilde evet dedim ben :)

Jesus ile tanışmamız

O haritada yerini bile bilmediğim ülkede şahane insanlar girdi hayatıma. Jesus da onlardan biri.

Jesus ile pazarlama ile ilgili bir dersin proje grubunda tanıştık ve gecemiz gündüzümüz birlikte geçmeye başladı. Sabahları buluşup kahvaltı yapıyor, sonra okula gidiyor ve çıkınca da kendimizi Vilnius’un çimenleri üzerinde buluyorduk. Akşam ise Erasmusluların mutlaka gideceği bir parti olduğundan öncesinde yurtta buluşup mutfakta hep birlikte yemek yiyor, içiyor ve partiye gidiyorduk. Sabah evlerimize dönüp ertesi güne yine buna benzer bir döngü ile başlıyorduk :)

31652_115520148481349_8118968_n

36969_136350366380032_7544115_n

Jesus çok iyi, çok komik ve çok tatlı bir arkadaş :) Ben arkadaşlığımızın ilk başlarında onun gay olduğunu bilmiyordum. Aramızda hiç “ben gayim” muhabbeti de olmadı. Arkadaşlığımız ilerledikçe fark ettim ve şunu söylemeliyim ki homofobik olmasam da çok da anlayabildiğim bir şey değildi homoseksüellik fakat Jesus sayesinde onu dinleyerek, yaşadığı aşk acılarına ortak olarak ve onun çok yakın arkadaşı olarak bunun benim kadın olmam kadar normal bir şey olduğunu anladım.

1918243_124698860874976_7063916_n

berlin

Baby! Look diye başlayan cümleleri, ben derse gitmeyince onun da derse girmeyişi, ondan habersiz en sevdiğimiz cafeye gidip caramel macchiato içtim diye trip atmaları, bir önceki geceden çekilen parti fotoğraflarını facebooka koymamam için yalvarmaları, birinden hoşlanınca yaşadığı o çocuksu heyecanı, sürekli bir süprizle gelmesini, bu akşam şık giyinip şehrin en pahalı restoranına gidelim diye başlayan fikirlerini, alışverişe düşkünlüğünü, gözlerinden yaş gelene kadar kahkaha atmasını, moralim bozuk olunca kafamı ezmek suretiyle sarılmalarını, seyahatlerimizi, ilk Lady Gaga konserimizi, Vilnius’taki Novotel’i ve daha nicesini hayatım boyunca unutmam mümkün değil.

biz

Erasmus bitince ülkelerimize döndük ve hepimiz Erasmus sonrası yaşanan depresyonu yaşıyorduk. O dönemde skype üzerinden iletişimimizi sürdürmeye devam ettik. Sonra o yaz – 1 yıl sonra- ben ve Cemal Jesus’u ziyaret etmeye İspanya’ya gittik. Bu Cemal’le ilk seyahatimizdi. İspanya’da muhteşem bi 10 gün geçirdik. Jesus İspanya’nın kuzey bölgesi Galiçya’nın Ourense şehrinde yaşıyordu. Jesus ve kalabalık ailesi bizi evlerinde öyle güzel ağırladılar ki Ourense’den gözyaşları içinde ayrılmıştık. Ondan 2 yıl sonra ise balayı rotamıza yine Madrid’i ekleyerek Jesus’larda kalmış sevgilisi Jorge ile tanışmıştık.

jesus düğün

jesus ve biz

Düğün günü

Geçtiğimiz kış Jesus’tan evleniyoruz haberini alınca inanılmaz mutlu oldum ve daveti üzerine biletlerimizi satın aldık ve tam 6 yıl sonra yolumuzu tekrar İspanya’nın Ourense şehrine düşürdük.

Ourense’ye gece vardık ve ertesi gün Belçika’dan gelen arkadaşımız Sandra ve erkek arkadaşı Namil, Madrid’ten gelen arkadaşımız Paz ve erkek arkadaşı Alfonso ve meşhur çiftimiz Jesus ve Jorge ile spada buluştuk. Neden spa? Çünkü Ourense termal suyu ile meşhur bir şehir :) Sanki aradan yıllar geçmemiş de biz daha dün birlikteymişiz gibi bir his geliyor her seferinde.. Çok tatlı bir his.

Uzun bir yolculuk yaptığımızdan spada dinlenmek baya iyi geldi ve birkaç saat geçirdikten sonra hep birlikte yemek yiyip birkaç saat sonra başlayacak olan düğüne hazırlık yapmak için evlere dağıldık.

Ne tatlı değil mi? Birkaç saat sonra düğün var ve herkes çok sakin. Tamam, hepimiz heyecanlıyız ama ne bileyim bizdeki düğünler gibi bir kargaşa ortamı yok. Birbirine trip atan kız tarafı-erkek tarafı yok :)

Airbnb üzerinden kiraladığımız evimize gidip hazırlandık. Saçımı, makyajımı kendim yaptım. Yurtdışının bu rahatlığına bayılıyorum çünkü kimsede kuaföre gitme telaşı da yok. Hazırlanıp çıktık ve düğün yerine gitmek üzere bizi almaya gelen araca bindik.

Ourense’den yaklaşık 50km uzaklıkta, yerleşim yerinden çok uzakta bir otele geldik ve hikaye orada başladı.

Jesus kalp Jorge

Düğün yeri rüya gibiydi. Ormanın içinde bir yerlerdeydik ve her nefes alışımızda adeta doğayı içimize dolduruyorduk. Otelin girişinde heyecanlı bir şekilde seramoni alanına alınmayı bekliyorduk. Küçük ahşap köprünün üzerinden geçtikten sonra bizi son derece rustik bir şekilde süslenmiş seramoni alanı karşıladı. Eskitme ahşap ile kaplanmış taban, üzerinde beyaz ahşap sandalyeler, beyaz orkideler…

DSC_0008

IMG_8936

IMG_8912

IMG_8925

Kocaman ağaçların arasına kurulan bu alan o kadar romantik o kadar masalsıydı ki tek kelime ile büyülenmiştik. Yavaşça ilerleyip, seramoniyi izlemek üzere sandalyelerden birine oturduk. Harika bir gece bizi bekliyordu ve hem çok mutluyduk hem de çok heyecanlı.

IMG_8836

IMG_9057

Tüm davetliler yerleştikten sonra önce Jesus’un kardeşi beyaz orkideli yoldan Edward ve Arthur’u getirdi. Edward ve Arthur kim derseniz Jesus ve Jorge’nin köpekleri :) Onların bebekleri diyebiliriz hatta çünkü öylesine bağımlılar birbirlerine. Düğünün konsepti ise tamamen Edward ve Arthur’dan ilham alınarak yapılmıştı. Davetiyeler, karşılama kartları, menü, masa kartları, davetlilere dağıtılan hediyeler… Hepsinde Edward ve Arthur vardı. Sizce de çok tatlı değiller mi? :) Minik papyonları ile Edward ve Arthur da öylesine heyecanlıydı ki bir an olsun yerlerinde durmuyorlardı.

IMG_9046

DSC_0150

IMG_8939

Edward ve Arthur’un ardından annesinin kolunda önce Jorge geldi. Jorge öylesine heyecanlıydı ki yürürken adeta titriyordu. Sonrasında ise mamanın kolunda tüm yakışıklılığı ve sempatikliliğiyle canım arkadaşım Jesus geldi.

DSC_0041

DSC_0062

Bu andan itibaren yaklaşık 1 saat boyunca sırayla Jorge’nin erkek kardeşi ve en yakın arkadaşı, Jesus’un abisi Fernando ve en yakın arkadaşı Andrea onlar için bir konuşma yaptı. Jorge’nin erkek kardeşi o kadar tatlıydı ki konuşmasını bir tuvalet kağıdı rulosuna yazmıştı. Her ne kadar konuşma komik de başlasa gözyaşları içinde kaldı ve konuşmasını hıçkıra hıçkıra ağlayarak yaptı. Konuşma İspanyolca olduğu için tek bir kelime dahi anlamasam da öylesine duygulandım ki ben de kendimi tutamadım.

IMG_8834

IMG_8833

DSC_0143

IMG_8832

Son olarak ise Jorge ve Jesus birbirlerine konuşma yaparak, yüzüklerini birbirlerine taktılar. Jorge ne kadar romantikse Jesus bir o kadar komik ve cool’du.

IMG_8839

IMG_8842

IMG_8846

IMG_8850

IMG_8853

DSC_0388

Karşımdaki iki koca adam bir çocuk masumluğunda birbirine konuşma yaparken yine tek bir kelime dahi anlamasam da birbirlerine duydukları aşk, sevgi ve tutku öylesine hissediliyordu ki bu ana şahitlik ediyor olmaktan ötürü müthiş mutluydum.

Yemyeşil doğanın içinde, konfetiler havada uçuşurken Jesus ve Jorge’den etrafa yayılan enerji tam olarak AŞK’tı. Ben böylesine tutkulu, böylesine masum ve böylesine sevgi dolu bir çift daha önce görmedim. Adeta bir masalı canlı canlı yaşıyor gibiydik.

Processed with VSCO with a4 preset

Processed with VSCO with a6 preset

Processed with VSCO with a4 preset

Processed with VSCO with a4 preset

Bu romantik ve duygu yüklü seramoniden sonra kokteyl alanına geçtik ve harika müzikler eşliğinde içkilerimizi yudumlamaya başladık. Kokteyl alanında servis edilen atıştırmalıkların hepsi Galiçya bölgesine özgü lezzetlerdi. Aynı şekilde şarap seçimi de tamamen buna uygun yapılmıştı ve İspanya’nın en değerli üzümü alberino şarabı seçilmişti. Atıştırmalıklar başlı başına o kadar çok ve çeşitliydi ki biz yemek olacağını bile düşünmemiştik.

IMG_8890

DSC_0208

IMG_8922

IMG_8951

Processed with VSCO with a6 preset

Processed with VSCO with a6 preset

IMG_8927

IMG_8928

IMG_8932

IMG_8935

IMG_8947

Kokteyl alanında yaklaşık 1, 1-5 saat geçirdikten ve uzun uzun sohbetler edip müziğin tadını çıkardıktan sonra hava kararınca yemek salonuna alındık ve işte ziyafet orada başladı.

IMG_8877

IMG_8881

IMG_8884

IMG_8887

IMG_8893

Herkes yuvarlak masalara otururken, Jesus, Jorge ve aileleri herkesi görecek şekilde yerleştirilmiş dikdörtgen bir masada oturdular. Yemek, Jesus ve Jorge’nin ayağa kalkıp şampanya kadehlerini tokuşturması ve öp öp öp tezahüratları karşısında birbirlerini öperek başladı :)

IMG_8948

IMG_8949

DSC_0476

IMG_8968

Yemek masaları öylesine rustik bir şekilde tasarlanmıştı ki deli gibi her detayın fotoğrafını çekmek istiyordum :) Menüye baktığımızda İspanyolca olduğu için hiçbir şey anlamadık ama tam o sırada Jesus gelip bize menüyü anlattı. İşte o an anladık ki yaklaşık 3-4 saat yemek yiyeceğiz.

IMG_8964

IMG_8965

Başlangıç olarak önce yengeç, sonra limonlu karides ve istiridye geldi. Porsiyonların büyüklüğünü ise şöyle anlatayım koca bir tabak iki kişiye geliyordu ve tabak boşaldıkça garsonlar tarafından dolduruluyordu. Ben üç başlangıçtan sonra tamamen doymuştum fakat devamında yine Galiçya bölgesinde bulunan bir balık türü ilk ana yemek, kuşkonmazlı biftek ise ikinci ana yemek olarak servis edildi. İlk ana yemekten sonra ise ağızdaki tadı değiştirmek adına mojito sorbet servis edildi. Biz mojito sorbet kısmını baya abarttık ve kaç bardak içtik hatırlamıyorum. Son vuruşu ise 3 çikolatalı kek ile yaptık.

IMG_8973

IMG_8980

IMG_8981

IMG_8984

IMG_8994

IMG_8998

IMG_9002

IMG_9008

IMG_9012

Yemek sırasında türlü türlü şebeklikler, komiklikler de olmadı değil tabi. Her 10 dakikada bir masalardan yükselen öp öp sesleri ile Jesus ve Jorge ayağa kalkıp birbirini öptü durdu. Jesus’un akrabaları ile daha önceden tanıştığımız için ben bir ara onların masasına gittim ve yüksek sesle bana İspanyolca ne söylettilerse söyledim. Ben söyledikçe salon gülmekten kırıldı. Söylediğim şeyler neydi, hala bilmiyorum. Fakat ben söyledikçe Jesus kahkahalara boğulup yüzünü kapatıyordu. Anladığım kadarıyla pek de güzel şeyler söylemedim.

Buarada Jesus’un akrabalarının hiçbiri İngilizce bilmiyor o yüzden sadece vücut diliyle anlaşıyoruz. Sonra kuzeni elimden tuttu ve şimdi “spanish croquette” yapacağız dedi. Olur, yapalım dedim ve yere yattık. Evet, evet en asil halimle yerlere yattım. O sırada kahkahalar kopuyor ve fotoğrafçı şoka girmiş bir şekilde bizi videoya çekiyor. Meğer “spanish croquette” yerlerde yuvarlanıp, durmakmış. Ay benim kafam bi güzel, yerlerde hooop bir yandan diğer tarafa savuruyorum kendimi. Sevdim ben baya bu “spanish croquette” geleneğini. Ayağa kalkıp masaya döndüğümde Sandra fotoğrafçının bizim masaya gidip ben 50 yıllık hayatımda böylesini hiç görmedim dediğini söyleyince baya eğlendik :)

IMG_9005

IMG_9006

DSC_0728

Sonra yemeğe kaldığımız yerden devam ettik  ve en son saate baktığımda gece 2’ydi ve biz hala yemek yiyorduk… Hatta masalara koyulan şampanya şişelerine bakacak olursak yine bir şeyler olacaktı ki oldu. Önce Jesus ve Jorge kadeh kaldırıp misafirlere teşekkür ettiler sonrasında ise kadeh kaldırmak isteyen herkes tek tek ayağa kalkıp Jesus ve Jorge ile ilgili bir anısını anlatıp kadeh kaldırdı. Şahit olduğum anlar kendimi her seferinde bir filmin içindeymişim gibi hissettiriyordu…

IMG_8978

IMG_8989

DSC_0647

DSC_0636

Kadeh kaldırma seramonisinden sonra Jesus ve Jorge misafirlere düğün hediyesi olarak tamamen onlara özel tasarlanan puro ve ale dağıttı. Çocuklar için ise çizgi film konseptli paketler dağıtıldı. Yani anlayacağınız üzere çocuklara iyi geceler dilememişlerdi ve düğün çocuklarla birlikte bir harikaydı!

IMG_9015

IMG_9017

Gece sanırım 3 gibiydi ki masalardan kalktık ve teras alanına çıktık. İşte düğün şimdi başlıyordu!

İçkilerimizi aldık ve kendimizi İspanyol ve İngilizce müziğin ritmine bıraktık. Kahkahalar, danslar, kadehler adeta havada uçuştu. Herkes dans ediyor, herkes eğleniyordu. Jorge’nin babası da ordaydı, Jesus’un tüm arkadaşları da. Yani öyle hadi büyükler siz eve biz eğlenceye durumu yoktu. Herkes ama herkes dans ediyordu. İspanyollara gerçekten bayılıyorum!

IMG_9023

IMG_9053

IMG_9052

Düğünün bu kısmı sabah saat 7’ye kadar sürdü fakat ben son 2 saatini hatırlamıyorum çünkü yemek salonunda iki sandalyeyi birleştirip, üzerime de masa örtüsünü sererek uyumuşum. Sadece bir ara uyanıp Sandra ve Namil ile birlikte Türkiye’nin son durumundan, Namil’in Sri Lankalı olmasından ötürü Belçika’da nasıl iş bulamadığından falan konuştuk. Jesus’un tüm enerjisiyle aramıza katılmasıyla yemek yeme olayının henüz bitmediğini öğrendik. Uzaktan gördüğüm bir çikolata şelalesiydi fakat yakınlaşınca kocaman bir masanın şeker, çikolata, çerez, tatlı ile donatıldığını gördüm. En son hariboyu çikolata şelalesine batırıp, yiyordum…

Şehir merkezine döndüğümüzde günlerden Pazar’dı. Ourense’nin belediye meydanından eve yalın ayak yürürken Ourenseliler Pazar günü kurulan bit pazarının tezgahlarını hazırlıyorlardı. Sanki uzuuuun bir uykuya dalıp rüya görmüş ve uyanmış gibiydim.

IMG_9027

IMG_9028

Hayatımda daha önce bu kadar romantik, bu kadar rahat, her detayı bu kadar mükemmel düşünülmüş, bu kadar eğlenceli bu kadar harika bir düğüne katılmamıştım. Burada anlatabildiklerim yaşadıklarımın yarısı bile değil… Tek kelime ile unutulmaz bir deneyimdi…

Jesus ve Jorge adına çok mutluyum. Aşk kazanmıştı ve dünya en az onlar kadar mutlu olmayı hakeden insanlarla doluydu ama herkes Jesus ve Jorge kadar şanslı değildi. Açıkçası Türkiye’de yaşayan homoseksüel arkadaşlarım adına çok üzüldüm çünkü aşık oldukları adamlarla evlenmeyi geçin, birlikteliklerini gizlice yaşamak zorunda kalan ve hatta homoseksüel olduğunu saklamak zorunda kalan birçok insan var. Halbuki bir kadının bir erkeği sevmesi kadar bir erkeğin bir erkeği sevmesi de normal.

IMG_9059

Hani yukarıda dedim ya 7 yıl önce Litvanya’ya giderken yaptığım bu seçimin hayatıma neler getireceğini bilmiyordum diye. 7 yıl sonra şunu söylemek istiyorum;

İyi ki bir şeyi yapmak isterken sadece istemekle kalmamış, onu elde etmek için çabalamışım…

İyi ki duyduğum tüm olumsuz şeylere rağmen vazgeçmeyip, 21 yaşımda büyük bir sorumluluk alarak hiç bilmediğim bir ülkeye gitmişim…

İyi ki babamın gidemezsin baskılarına rağmen onu ikna edebilmişim…

İyi ki yeni insanlarla tanışmaktan çekinmemiş, onları hayatıma almışım…

İyi ki bölümümle alakası olmamasına rağmen ileride işime yarar diye düşünüp marketing derslerini kredi eksiğim olmamasına rağmen almış ve iyi ki o proje grubunda Jesus ile tanışmışım…

İyi ki önyargılarıma kapılmamışım…

İyi ki empati kurabilmişim…

İyi ki o yolculuğa çıkmışım…

Son olarak cesur olmaktan korkmayın, risk alın, seçimler yapın ve konfor alanlarınızdan çıkın. Çünkü hayatınızdaki mucizeler o konfor alanlarından uzaklaşmaya başladıkça gerçekleşiyor.

Sahip olduğum her şeye şükürler olsun…

Sevgiyle… ve hep aşk kazansın.

p.s: elbisemle ve çiçekli mini şapkamla ilgili çok soru aldım. Muhtemelen bu yazıdan sonra soranlar olacaktır. Elbisemi internetten, mini çiçekli şapkamı eminönünden aldım.

Dünya benim evim’i facebooktan, instagramdan ve twitterdan takip edebilirsiniz.

 

Bunları da okumak isteyebilirsin
4 Yorum
  1. Pınar Bulut diyor ki

    Anlatımın, öykü, genç çift, hatta o miinak şapkan bile çok tatlı. Bayıldım tüm detaylara. Ne hoş. Bizden de mutluluklar bu güzel insanlara:) ( Yalnız mobilde fotolar ters ve yan çıkıyor hep. Aman hemen düzelt yazık olmasın bu güzelim fotolara!)

    1. Dünya BenimEvim diyor ki

      Pınarcım çok çok teşekkür ederim. Mobilde fotoğrafların yan çıkma konusunu bir türlü halledemiyorum :(

  2. Emre diyor ki

    Bir İspanyol mu bulmam gerekiyor :) …. Gozlerim dolarak, duygu patlaması ve cekememezlikle okudum…. Yasadıklarınızın ve yazıya dokulmus her parcanın icine girerek yasamıs olduk sayende

    1. Dünya BenimEvim diyor ki

      Ya seni yeriz yer!!!! Ama bi İspanyol bulsan hiç fena olmaz ha canım? :)

Bu konuda söyleyecek bir şeylerin olmalı

E-posta adresin yayımlanmayacak.