Seyahat Bloggerlığı 101
Baştan söyleyeyim bu yazı alışık olduğunuz bir Dünya Benim Evim yazısı olmayacak çünkü bu sefer birazcık iç dökmeye geldim ve hazırım, başlıyorum.
2009 yılından beri seyahat ediyorum ve seyahat tutkum öyle çocukluğuma falan gitmiyor. Bundan 7 yıl önce yalvar yakar Londra’ya dil okuluna gitmemle başladı her şey. Ortaokulda kullandığım İngilizce ders kitabındaki yerler bir bir karşıma çıkıyordu ve içimi tarifsiz bir heyecan kaplıyordu. O zaman tabii böyle tutku duyduğun şeyin peşinden koş motto’ları havalarda uçuşmuyordu o yüzden ben de bu keşfetme duygusunun seyahat tutkusu olduğunu bilmiyordum, sonra tanıştım.
Şöyle oldu. Londra’dan döndüm ve duramadım. İstanbul doğup büyüdüğüm şehirdi ve benim için heyecan verici değildi. İçimden bir ses gitmelisin diyordu. Bir yolunu bulup gitmeliydim ve gittim. Erasmus programı ile –dil öğrencisi olduğum için 2 dilden sınava girerek- Litvanya’nın Vilnius şehrine gittim. Önce bir dönemlik gittim sonra ikinci dönemi de uzattım. Sonra döndüm ve depresyona girdim. Çünkü artık mezun olmuştum ve o dönem için iş bulup çalışmam gerekiyordu. Sonra iş buldum. Sonra Cemal hayatıma girdi ve kazandığım parayı o yaz 10 günlüğüne İspanya’ya gitmek için biriktirdim. Böylece depresyondan çıktım çünkü beni canlı tutan ve heyecanlandıran bir hedefim vardı. O günlerden bu günlere tabii ki çok şey değişti fakat değişmeyen ve zaman geçtikçe daha da iliklerime işleyen muhtemelen tek şey seyahat tutkum oldu. Hala beni hayatta en çok motive eden ve canlı tutan şey bir sonraki seyahatim. Hala filmlerde gördüğüm, kitaplarda okuduğum yerlerin gerçeği ile karşılaşınca ağzım kulaklarıma varıyor. Hala uçağa bineceğim diye içim içime sığmıyor. Galiba biraz bu seyahat tutkusunun nasıl ortaya çıktığını anlatmak istedim. O zaman biraz da seyahat bloğu yazmak fikrinin nasıl ortaya çıktığını anlatayım.
2015 yılıydı ve bi arkadaşım birkaç ay sonra Moskova’ya gidecekti. Biz de henüz Moskova’ya gidip döneli bir ay falan olmuştu. Bana çok güzel yerlerde yemek yediniz oraları yaz bana dedi ve o an o yerlerin hiçbirini hatırlamadığımı ve fotoğrafları yüklerken yer bildirimi de yapmadığımı farkettim. Biraz panikledim ve eve gelince belki hatırlar diye Cemal’e sordum, o da hatırlamıyordu. O zaman seyahate çıkmadan önce aldığım notları döndüğüm zaman çöpe atıyordum dolayısıyla arkadaşıma verecek hiçbir tavsiyem yoktu. Sonra içimi bi sıkıntı kapladı. O kadar güzel yerler görüp harika anlar biriktirmiş, nefis yemekler yemiştim ve doğru düzgün hiçbir şey hatırlamıyordum. Hiçbir şeyi unutmak istemiyordum. Zaman geçip yaş aldıkça açıp açıp okumak ve tekrar o günlere gitmek istiyordum. Bu yüzden yazmaya başladım. Önce kendim için ve bizim için yazmaya ve bir blog açmaya karar verdim. Seyahatlerimi yazacağım için blog isminin de seyahat temalı olmasını istedim. Günlerce bloğun ismi ne olsun diye düşündüm düşündüm ve bulamadım sonra birden galiba buna ilham diyorlar Dünya Benim Evim olsun adı dedim, oldu. Dünya Benim Evim’de seyahatlerimizi yazmaya başladıktan sonra tavsiye isteyen arkadaşlarıma link yolluyordum. Link yollamak, üzerinden zaman geçmiş bir seyahatin notlarına dönüp bakmaktan daha kolay tabii ki. Kendi kendime yazı yazmaya başlamakla çok iyi ettiğimi düşünüyordum. Hem anılarımızı unutulmaz kılıyor hem de arkadaşlarıma tavsiyelerde bulunuyordum. Tam olarak istediğim de buydu zaten fakat biraz zaman geçtikten sonra blog adına açtığım e mail adresine mailler, yazının altına yorumlar gelmeye falan başladı. Heyecanla ve özenle cevaplıyordum her birini. Sonra bir gün Facebook’tan hiç tanımadığım birinden mesaj aldım. Mesajı ofis masamda ağlayarak falan okudum çünkü hayatında çok istemiş fakat o ana kadar yurtdışına seyahat etme fırsatı olmamış biri bana şunu diyordu: “yazılarının her biri benim için bir mesaj ve bir öğreti ve ben bir gün hayalini kurduğum ama henüz gerçekleştiremediğim şeyi yapacağım ve bu senden aldığım ilham sayesinde” ve bu kişi bir hafta önce Avrupa Gönüllük Projesi ile Makedonya’ya gitti. Farklı birçok kişiyle daha buna benzer paylaşımlarımız oldu. Dünya Benim Evim sayesinde çok güzel anlarım oldu, çok tatlı insanlarla tanıştım resmen ufkum falan genişledi. Yani Dünya Benim Evim’i üç sebepten yazıyorum;
İlki kendim için çünkü hayatımın en güzel anlarını unutmak istemiyorum ikincisi yolu oralara düşen insanlara yardımcı olmak ve deneyimlediğim güzel şeyleri paylaşmak için, sonuncusu ise ilham olmak için. Biliyorum birine ilham olmak o kadar kolay bir şey değil ama 100 kişide 1 kişi olsa bile benim için yeterli. Şimdi biraz da Dünya Benim Evim’in hayatımda kapladığı alandan bahsedeyim :)
Ben yazı yazmayı çok seviyorum fakat seyahat bloğu yazma işi yazı yazmaktan daha fazla bir işmiş. Açıkçası ben bu kadar vakit alan bir şey olduğunu öngörmemiştim. Benim rutinim şöyle; seyahate çıkmadan önce mutlaka araştırma yapıp, notlar alıyorum ve bu notları başlıklar halinde ayırıp, grupluyorum. Gideceğim yerle ilgili film varsa izliyorum, kitap varsa okuyorum. Rehberleri karıştırıp tarih okuyorum. Seyahat ederken ise aldığım notlardan yararlanarak kendimize rota çiziyoruz ve her akşam Cemal not defterine o gün neler yaptığımızı, nerede ne yediğimizi, neye ne kadar para harcadığımızı yazıyor. Seyahatten döndükten sonra bu notlar eşliğinde yazı yazmaya başlıyorum fakat eve en az seyahate çıkmadan önce yanıma aldığım kadar notla dönüyorum. Daha sonra tüm notları toparlayıp yazı yazmaya hazırlanıyorum. Hafta içi gündüz çalıştığım ve akşam spora veya yogaya gittiğim için yazı yazmaya vaktim olmuyor. Hafta sonu ise iki veya üç aktiviteyi bir araya getirmeye çalışıyorum. Örneğin sabah erkenden yogaya gidiyorum, çıkınca bir kafeye geçip kahve içerken yazı yazmaya başlıyorum. Yazılarımda farklı kaynaklardaki bilgileri kopyala-yapıştır yapmadığım için ve gittiğim yerlerin adres ve açılış-kapanış saatlerine kadar detaylı bilgi verdiğim için çok vakit harcıyorum. Zaten ortalama 6 sayfa falan yazıyorum ve beni çok etkileyen bir şeyi anlatırken hangi kelimeleri seçmeliyim ki en güzel şekilde ifade edeyim diye düşünüyorum. Bazen oturup sadece şunu nasıl yazsam diye yarım saat düşünüyorum. Tabii yazı yazmakla bitmiyor. Çektiğim onca fotoğrafın arasından yaklaşık 50 en güzel fotoğrafı seçip, siz okurken görsel kolay açılsın diye boyutlarını küçültüyorum ve tek tek bloğa yüklüyorum. Yazı ve fotoğrafları yükledikten sonra ise daha çok kişiye ulaşması için bazı düzenlemeler yapıyorum ve yazı yayına hazır hale geliyor. Bir yazı için 6-7 saat vakit harcadığımı söyleyebilirim. Haftada 2-3 yazı paylaşıyorum ve blog için ciddi emek ve zaman harcıyorum. Aldığım birkaç cümlelik bir mesaj ise tüm yorgunluğumu alıyor ve bana her seferinde iyi ki dedirtiyor.
Şimdiiiii… Eğer sıkılmadan buraya kadar okuduysan teşekkür ederim :) Çünkü bu yazı benim fotoğrafsız ilk yazım ve birazcık uzatmış da olabilirim ama asıl iç dökme faslı buradan sonra başlıyor.
Bu kısımdan sonrasında lafı çok uzatmayacağım. Tam olarak neler hissettiğimi yazacağım.
Çok sıkıldım. İnsanların çıkarları doğrultusunda hareket etmesinden, ben şimdi şunu yapayım da bunun bana dönüşü şöyle olur diye planlar yapılmasından çok sıkıldım. Kendimi bazen çok salak hissediyorum ve bundan da çok sıkıldım. Yaklaşık 2 yıldır blog yazıyorum ve bir işim olduğu halde çılgınlar gibi gezip, içerik üretiyorum. Bunun için ciddi emek harcıyorum ve evet karşılığını daha çok görmek istiyorum. Her gün karşıma adı gezgin ile başlayan seyahat temalı sosyal medya hesapları çıkıyor. İçerikler aynen şu şekilde: hello from Italy, postcard from Firenze, kisses from Bali, It is coffee time, bilmem ne keyfi… Buna tüü kaka demiyorum çünkü her fotoğrafın altında bilgi olacak diye bir şey yok ama genel itibariyle tüm paylaşımlar bu tatta olunca ve bu paylaşımlar 62934720 like alınca bana geliyorlar. Fotoğraflardan hiç bahsetmiyorum. Vermiş filtreyi vermiş derinliği asla gerçeği yansıtmıyor, gri gökyüzü olmuş masmavi.. ve bir bakıyorum binlerce like almış. Takipçisine bakıyorum bilmem kaç bin küsür sonra beni alıyor bir hüzün.
Ay nolur kıskançlığımdan ölüyorum benim neden o kadar çok like’ım yok gibi düşünmeyin. Hissettiğim şey tam olarak şu: bu kadar emek veriyorum, bu kadar zaman harcıyorum ve güzel şeyler paylaştığımı düşünüyorum ve neden daha az kişiye ulaşıyorum? Ama saçma salak alakalı alakasız kişilerin beni takip etmesini de istemiyorum. Seyahat etmeyi seven, keşfetme duygusu baskın olan, yeniliklere açık kişilerle paylaşımda bulunmak istiyorum. Çünkü bol takipçili hesapların fotoğrafları altında dönen kavgaları da istemiyorum. Zaten beni takip eden kişiler olunca profiline bakıyorum ve seyahatle alakasız kişilerse engelliyorum çünkü gerçekten etkileşim içinde olmaktan keyif alacağım insanlarla paylaşımda bulunmak istiyorum.
Sosyal medyada takip ettiğim ve paylaşımlarda bulunduğum birkaç hesap var ve bu hesaplarda dönem dönem listeler paylaşılıyor. Genellikle bu listeleri takipçi sayısı yüksek seyahat blogger’larımız yapıyor. Mesela Türkiye’nin En İyi Gezgin Kadınları diye bir liste görüyorum ve belki bana ilham olacak bir hesap bulurum düşüncesi ile yazıyı okumaya başlıyorum fakat 10 kişilik listenin hepsi birbirini zaten tanıyor. Hatta birçoğu artık içerik bile üretmiyor. Konu marka işbirlikleri ise durum değişiyor tabii. Ertesi hafta Türkiye’nin En İyi Seyahat Blogları diye başka bir liste görüyorum, hadi bi’ bakayım diyorum ve bir önceki listede paylaşılan en az 5 blogun bu listede de paylaşıldığını görüyorum. Daha komik olanı ise bu listelerde bulunan seyahat blogger arkadaşların gururlanarak bu yazıyı profillerinde paylaşmaları. Hayır, siz zaten arkadaş değil misiniz?
Ve sonra Türkiye’nin Gezgin Çiftleri diye başka bir liste karşıma çıkıyor. Ay bu listede olabiliriz galiba diyorum, yok! Yine yokuz çünkü zaten listenin yarısından çoğu yine aynı bloglar. Listelerin adı değişiyor ama listenin içindekiler değişmiyor.
Uçak firmaları, turizm acentaları ve oteller hep aynı isimlerle işbirliği yapıyor. Bu işbirliklerinde marka da seyahat blogger’ı da işin ne içeriğine ne de kalitesine bakıyor resmen tek kıstas takipçi sayısı. Bu bedava biletler, bedava tatiller de yine bol takipçili seyahat blogger’ı arkadaşlarımıza çıkıyor nedense :) Bir de zaten binlerce takipçisi olan hesapları, yine bol takipçili hesaplar “ay şu hesabı mutlaka takip edin çok faydalı” diye paylaşıyor. Bi’ bakayım diyorum ve hayır, adamın zaten 600K takipçisi var fakat sonra adamın fotoğraflarına bakıyorum 2 gün önce de zaten o, diğer hesabı önermiş :) Hep bir çıkar ilişkisi…
Bir çember var ve her şey bu çemberin içinde gerçekleşyor. Çemberin içindekiler sürekli birbirinin reklamını yapıyor ve bir marka bu çemberin dışındaki bi isimle iş yapacak diye ödleri kopuyor. Anlayacağınız sürekli bi körler sağırlar birbirini ağırlar durumu var.
Herkes rakamlarla yaşıyor. Markalar takipçi sayılarına bakıyor. İnsanlar hesabın adını sormadan önce kaç takipçin var diye soruyor. Kimse içeriğe, üretilene bakmıyor. Bir yazının arkasında yatan emek ve harcanan vakit kimsenin umrunda değil. Tüm bunları dile getirmeme sebep olan şey ise yine bir liste :)
Sözüm ona sektörün nabzını tutan içerik portalı Türkiye’nin En İyi Seyahat Bloglarını ve Yılın En İyi Çıkış Yapan Seyahat Bloglarını listelemiş. Listeye baktığımda gördüğüm isimler yine aynıydı. Sonra 2015 yılında yazılan aynı başlıklı yazıyı açtım, sonra 2014… Ve ne biliyor musunuz gördüğüm 10 blog isminden en az 7 tanesi her yıl bu listede. Daha komiği bir önceki yıl en iyi seyahat bloğu olarak seçilen hesap bu yıl en iyi çıkış yapan seyahat bloğu listesinde :) Adam her yıl çıkış yapıyor galiba :) Üşenmedim, listedeki bloglara baktım. Mesela birisi seyahat bloğu bile değil; içinde seyahat başlığı da olan bir içerik sitesi, bir çoğu artık düzenli içerik bile üretmiyor, zaten bi kemik ekip var onlar birbiriyle arkadaş. Biri mesela son 1 yıldır yayınladığı yazıların hepsi sponsorlu :) Bi şey daha, jüride bulunanlardan biri aynı zamanda listede yer alıyor :)))
Of çok konuştum galiba neyse diyeceğim o ki yandaşçılık her yerde :)
Öznurcum, eline emeğine sağlık. Gerçekten sesimiz oldun. Bende senin dikkatini çeken örneklerle defalarca kez karşılaştım ve seni çok iyi anlıyorum. Bloggerlığın güzel açılı fotoğraflarla reklamcılık olmadığını vurgulamak belki bu çemberin içindekileri huzursuz edecek ama umarım o çember bir gün kırılır. Belki kırılması için sesimizi çok yükseltmemiz gerekecek ve böylece insanlar farkındalık kazanacak. Dilerim bir gün gerçekten emek veren ve gezgin ruhuyla paylaşım yapanlar da emeklerinin karşılığını alır.
Ya uzun zamandır düşündüğüm şeyleri yazmak istedim sadece :) Aynen dediğin gibi derdim o çemberin içine girmek değil, bu çemberin neden varolduğunu sorgulamaktı. Umarım bir gün gerçekten verilen emek karşılığını bulur :)
Öznur ilk önce bir yorum yazdım ve neredeyse senin yazının yarısı kadar oluyordu, vazgeçtim. Bakış açını o kadar çok sevdim ki son günlerde bizim evde de olan muhabbetler. Herkes birbirinin arkadaşı, çok takipçili hesapların popülerliği ve neden gerçek içerik üretenlerin içerik üretmeyenlere göre bu denli az desteklenmesi… Her şeyin bilmem kaç bin takipçin olmasıyla bu kadar doğru orantılı olması basbayağı sinir bozuyor. Hadi ben yolun başındayım ama seninle hissettiğim amaç aynı; samimiyetle paylaşmak, kendimi mutlu ederken belki başkalarına da yardımcı olabilmek. Doğrusu bu ümitsizlik değil ama bizim insanımızdaki tutum nedense kendisi gibi olmayanları desteklemek yönünde oldukça, zoru başaranları desteklemek hep bir adım arkada kalacak gibi. Yine de olsun, bunlara uzun uzadıya takılmadığını zaten biliyorum ama düşünen insan gerçekten anlam veremiyor. Veremiyor ama yazıyor. Sen yaz, hayatını bildiğin gibi yaşa, gerçek olan sensin.
Esra merhaba, hahahaha yazımın yarısı kadar yorum yazman süpermiş :) Evet, ve o popülerlik sürekli popüler çember tarafından destekleniyor dolayısıyla büyüyerek devam ediyor. Mesela ben birine mesaj atmıştım şuraya gideceğim ordan siz şunu almıştınız nerden bulabilirim falan diye hatırlamıyorum demişti :) ve hiç inandırıcı gelmemişti. Konu bir markanın ürünü ise işler tam tersi oluyor :) Takipçi satın alıp hesabını şişirenlere hiç girmiyorum :)
Düşüncelerime tercüman olmuşsun, o filtreler beni benden alıyor.Hele o takipçi olayına hiç girmeyelim benim takip ettiğim hesaplar var durduk yere takip isteği geliyor ve 2-3 gün sonra takibi bırakıyor.Amaç ne anlamıyorum tabi bende karşılık beklemeden takip ettiğim sevsdiğim hesabı bırakıyorum.al gülüm ver gülüm ödüller cabası.içlerinden 5 tanesi var onları seviyorum. bide seninki doğal geliyor :) geçenlerde şöyle birşey oldu bir resim koymuştum ig da 700 beğeni aldı normalde 30 u geçmez :) 100 e yakın yorum falan şaştım kaldım :) phi phi wiev de çekilmiş klasik tayland pozuydu. İg gaza gelip chester koltuk almam :) artık akıllandım filtrelimi değilmi anlıyorum artık doğadaki resimlerin. Bu yazı gerekliydi yaaa tebrikler :)
Pınar merhaba, bahsettiğin durum bana da oluyor. Takip ediyor sonra bırakıyor ve sonra yine takip ediyor. Mantığı ne bu işin ne diye böyle yapıyorlar bilmiyorum ama aşırı antipatik duruyor. Aynen yaptığın gibi ben de takibi bırakıyorum :) Teşekkür ederim vakit ayırıp yazdığın için :)
Sonuna kadar her noktasına katılarak okudum yazınızı. Ellerinize sağlık gerçekten, bazen benim de bu tarz şeyler yazmak geliyor içimden sonra nedense vazgeçiyorum. Sanki boşa gidecek, zaten kimse anlamayacak gibime geliyor. Şu takipçi sayısı olayı hala devam ediyor, edecek gibi de. Ama bazı zeki kesimler sanırım bunu aşmaya başladı. Etkileşimi önemseyenler arttı gibime geliyor. Bu da bizim açımızdan sevindirici sanırım:)
Çok teşekkür ederim İlkay. Bence eminim bu tip şeyler yazmak isteyen birçok kişi vardır. Aslında ben de yazsam mı diye ilk düşündüğümde aman vaktime yazık dedim fakat sonra bi terapi gibi geldi. Yazı yazmak benim için bi meditasyon :) Vakit ayırıp yazdığın için teşekkürler, sevgiler.
Merhaba Öznur,senin yazılarını takip etmeye başlamadan önce hayalim olan ülkelerin, şehirlerin fotoğraflarına bakmakla yetiniyordum.Ama şimdi senden almış olduğum ilhamın vermiş olduğu cesaretle sürekli bir şeyler araştırıp okuyorum,olur neden olmasın diyorum.Ayrıca yazıların diğerinden çok farklı öylece anlatmıyorsun ve gerçekten yardımcı olabilecek konular yazıyorsun.Senin sayende birçok şey öğrendim.Teşekkürler hayallerime ulaşmamda ki desteğin için :)
Sare mesajın beni aşırı mutlu etti! Yazıda da bahsettiğim gibi 100 kişiden 1’ine ilham olsam yeter bana demiştim ve görüyorum ki aslında ilham olduğum ama bana yazmayan birçok kişi var. Mesela sanırım sen ilk kez yazıyorsun :) Bu söylediklerin benim için çok kıymetli ve çok büyük bi motivasyon. Çok teşekkür ederim.
Ah kuzum nasıl haklısın son kelimesine kadar. Amatör bir keyifle başlayan herşey ticari bir hale dönüşüyor zamanla. Ve düzenin çarkları içinde düzene uyuyor. SEO kuralına uygun aynı kelimelerle üretilmiş içerikler plastik yemek tadında. Kural şart elbet ama samimiyet yok olmadan. Bu iş henüz çok yeni. Zamanla bu duman ve toz bulutu kalkacak, geriye samimiyetle iyi içerik üretenler kalacak. Sen doğru bildiğin yoldan asla cayma yorulma…❤️ ( O listede ben de varım. Ama ilk defa yer alıyorum ve blog adımı da yanlış yazmışlar:))
Pınar senin yorumun ve aynı hisleri paylaşıyor olman benim için çok önemli çünkü sen de bu dünyanın içindesin :) Çok güzel ifade etmişsin bu aynılaşmayı. Senin adını da gördüm tabii ki ama ilk defa o listede olduğunu diğer listelere bakınca anladım zaten :) Kaldı ki yıllardır o listede olan kişi bile biz artık bu listelerde olmamalıyız yazmış :) Neyse ben samimiyete sonuna kadar inanıyorum <3
Merhaba, öncelikli olarak çok tatlısın.Satırlarını okurken küçük kardeşimi ki kendisi 25 yaşında dinler gibi oldum.Hem üzüldüm hem gülümsedim.Seni Hallstatt gezisi araştırırken keşfettim.Şuanda birçok sosyal mecradan takip ediyorum.Şimdi itiraf edeyim kıskanmıyor değilim.Bu kadar çok şey için bu kız nasıl enerji buluyor, nasıl para kazanıyor , nasıl vakit ayırıyor diye.Ama her yazını merakla bekliyorum ve yazdıklarından kendime ders çıkarıyorum, feyz alıyorum.Bu kez sanırım sıra bende, tecrübesel olarak sadece tabii.Hayatın her alanında kimi haksızlıklara, bizi anlamayan, anlasa bile görmezden gelen insanlara, gerçekten çabalamadığı halde bazı yöntemlerle haketmeden kazanan insanlara, hakkımızı alanlara denk geliyoruz maalesef.Asıl önemli olan gerçek olanı almak bence.Birçok gerçek insan seni takip ediyor, seviyor, kıskanıyor :).Sen bu işi gerçek duygularla, gerçek tecrübelerle yapıyorsun.Senin gerçekliğin kadar takipçilerin bizler de gerçeğiz ve emek dolu yazılarını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Özlem çok teşekkür ederim, neyse ben de 28 yaşındayım :)) Galiba haklısın benim de bunu deneyimlemem gerekiyormuş diyorum ki dediğin gibi aslında hayatın her alanında bu tip durumlar oluyor. Benim için samimiyetimi senin gibi hiç tanımadığım insanlara hissettirmek müthiş bi his, çok teşekkür ederim <3
Adı ‘Gezgin’ ile başlayan ve seyahat temalı sosyal medya hesabı (ayrıca blogu) olan bir kişi olarak sanırım bu yazına cevap hakkı var. Gerçi tembelliğim ile bu sınıflamadan biraz olsun sıyrılabilirim. :) Şaka bir yana şu andaki durum tam da anlattığın gibi. Ama burada önemli olan senin ürettiğin ve beklentinin çıkar olmadığı içerik. İyi içerik illaha ki değerlenecek ve karşılığını bulacaktır. Buraya nasıl geldiğini, içeriklerine nasıl ulaşıldığını sen daha iyi biliyorsun. Şu andaki değerlemeleri yapanlar zaten sana asıl değeri verecek oluşumlar değil. Bunun için canını sıkma. Moralini de bozma. Sen önemli değer biriktiriyorsun şu anda. Bu da yeterli bana kalırsa. Emeğine sağlık ;)
ahahhaha Kadir, gülen suratı görene kadar aklımdan “ya sen neden üzerine alındın ki şimdi” diye geçiriyordum :)) Çok güzel noktaya değinmişsin, buraya nasıl geldiğimi ve içeriklerime nasıl ulaşıldığını unutmamalıyım :)
Sözüm ona gezen, hayattan zevk almak isteyen ve sıradanlıktan bunalan paylaşımcı olması gereken kitle.Ne yazık ki söylediğiniz gibi körler sağırlar durumu burada da hakim.Garip ve anlamsız..
İçeriğe önem vermek mi ? Hayır herşey seo üzerine kurulu mesela yazı içinde her cümle içinde; Gezi Rehberi, gezilecek yerler, yapılması gerekenler falan seo yapacağız diye yazı yazmayan arkadaşlar
Çok doğru. Hatta artık para yoksa içerik de üretmiyorlar :)
Açıkçası bu duruma farklı bir pencereden bakmak gerektiğini düşünüyorum.Burada blog açarken hedef ne? Ben açtığımda kendi not defterim olsun hem de portföyüm olsun dedim. Zamanla okundukça daha da okutmak istedim. Ancak eski bir gazeteci olarak interneti bloğumdan öğrendim ve eksiden yazdığım yazıların çoğunu şimdi yeni baştan elden geçirmek zorunda kalıyorum.
Ben de başka işlerden para kazanan biri olarak genelde nadiren reklam alıyorum. Ancak güzel bir teklif gelmesi gerekiyor. Ancak tabi insan daha kötü blogların bu işleri nasıl paraya çevirdiğini görünce hafif içi burkulmuyor değil. Ancak amaç reklam almak olduğunda blog stratejinizi de ona göre evirmeniz gerekiyor. İyi ve kaliteli içerik yazıyor olmanız marka işbirliklerinde pek de önemli değil. Ne kadar kişiye ulaşıyorsunuz ve bunu rakamlarla ne kadar ispatlayabiliyorsunuz bu önemli. Bunun için ise iyi değil popüler içerik yazmak gerekiyor. Açıkçası kaç gün İran’da emek verip, sonrasında da hem yazıları hem de görselleri için günlerce uğraştığım Şiraz yazımın, Kadın gezginler için seyahat tüyoları gibi 1 saatimi almayan bir yazının onda biri kadar bile okunmadığını görmek bu konuda iyi bir ders oluyor insana.
Markalar dediğim gibi rakamlara bakar. Örneğin Buse Terim twitter hesabından merhaba dese en az 100 retweet alıyorsa sizin onca emekle hazırladığınız bir görsel ve altındaki metin 5 like aldığında işi o kapıyor. Bu onun daha iyi içerik ürettiğini göstermiyor ancak markadaki yöneticinin de harcadığı bütçeyi hesap vermesi gereken (yine blog içeriklerini kontrol etmeyecek ama kısaca rakamlara bakacak) bir yöneticisi var.
Açıkçası en iyiler ödüllerine gelince, Türkiye’de hangi en iyiler ödüllerinde çok objektif seçimler oluyor ki, burada bekliyoruz. Açıkçası bana gelen yarışma üyeliklerine de pek sevinmez oldum çünkü biliyorum ki markalar ben bunu duyurayım da kendinin hedef kitlesine reklamı olsun bedavadan diye bakıyor. Ben de pek reklamını yapmıyorum.
Biraz uzunca oldu sanırım ama benim de görüşlerim en kısa haliyle böyle
Herkes aynı pencereden baksa hayat çok sıkıcı olurdu ve bu yazı da yazılmamış olurdu :) O yüzden vakit düşüncelerini paylaştığın için teşekkür ederim. Ben de yazımın sonunu o yüzden yandaşçılık her yerde diye bitirdim :) Sevgiler
Selam,
Arada sırada insan haksızlığa uğradığını düşünüyor değil mi? Gezi yazılarının nasıl yazıldığını çok iyi bilirim. Ben de saatlerce oturup bir yazıyı tamamlamak için çaba harcıyorum. Senin yazdığına benzer birkaç yazı yazmışlığım da var açıkcası. Söylediklerinde sonuna kadar haklısın. En sevdiğim şeylerden biri (gezmekten çok hoşlandığım için) seyahat dergileri okumaktır. Ne yazık ki bu bahsettiğin arkadaşlardan başka bu ülkede seyahat yazısı yazacak kimse kalmamış gibi aynı insanlar aynı şeyleri yazıp duruyorlar. Başka bir dergiyi alıyorsun eline yine aynı kişiler. Dergiler arasında bir de birbirlerinin yazılarına konuk oluyorlar. :) Körler sağırlar durumundan öte bir durum yok ne yazık ki ortalıkta. Ve artık içerik bile üretmiyorlar. Reklam yapıyorlar.
Peki ne yapmak lazım?
Motivasyonunu yitirmeden yazmaya devam et.
Yazdıkların da düşüncelerin de kıymetli.
Sistem tanıdıkların varsa yürüyor. Sen o çarkın içinde olmak ister misin bilemem.
Aslında yazdığın bir yazının karşılığında Pegasus iki bilet verse ne güzel olur değil mi?
Ama böyle yürümüyor işler.
Çok Gezenler Kulübü var :)
Biz de kendimiz gezeriz, olmaz mı?
Sevgiler yolluyorum.
Ben keyifle okuyorum yazdıklarını:)
Özlem çok net özetlemişsin. Dediğin gibi biz de kendimiz geziyoruz :) Çok teşekkür ederim, çok sevgiler.
Aynen dediklerine harfiyen katiliyorum bizde Gezgin Family olarak yurtdisinda yasayan yaklasik 8 aylik bir blogger adayi olmaya çalisan bir adayiz.Dedigin gibi belli basli projelerde birbiriyle arkadas olan hep ayni kisiler var yalniz isin bir komigide senin takipçi sayisi fazla olanlarlar dedigin.Ben buna katilmiyorum çunku bazi kisiler var ne site trafigi iyi nede takipçisi fazla ,sosyal medya hesabinda 1000 yada 2000 kusur takipcisi var ama bakiyorsun bilmem ne yilin boggeri yok en iyi bilem ne seçilmis.Ben bunlari seçen yada yazan kisilere artik gùluyorum çok komik oluyorlar.Inaniyorum ki birgun iyi isler yapanlar emeginin karsiligini alacaklar.
Yolun açik olsun gùzel paylasimlar…
Ramazan haklısın yazı da bahsetmedim ama dediğin gibi bu kişilerin hepsi çok takipçili kişiler değil, kimisinin blogu bile yok sadece instagram hesabı var ama tabii bi abileri ablaları olunca bu insanları destekleyen hadi yürü ya kulum diyen hal böyle oluyor :) Yolumuz hep birlikte açık olsun, sevgiler.
Biraz üşenmekten biraz da konudan konuya atlamanın sıkıntısından bir kaç seferde okudum yazını. Haklı olduğun yerler var ve ben de katılıyorum. Bazı teknik detayları da göz ardı etmeden serzenişte bulunmakta fayda olacağını düşünüyorum.
O listelerde benim blogumu da bol bol gördüğüne eminim. Bu yazın bahane olsun madem sırrımı açıklayım: Düzgün tasarıma sahip, sorunsuz bir web sitesi, sürekli güncellenen ve özgün içerik, her ne fikirde ve tipte olursa olsun herkese ulaşmaktan memnuniyet duymak (ben nerden kimin takip ettiğini hiç bilmem mesela), dostlar arasında dert yanıp sosyal hayatımda çözüm yaratmak ve en başa dönüyorum tasarımı düzgün, hatasız çalışan, güncel, özgün ve zengin içerik sahibi olmak.
Şu anda üşenmeye devam ettiğim için daha sonra detaylı bir şekilde kafandaki sorulara ve dert ettiğin konular hakkında yazmayı düşünüyorum. Eposta ile gönderebilirim.
Sen bakma O ne yapmış, bu kimi beğenmiş, şu niye bunu paylaşmışa. Yazmak istiyorsan, paylaşmak istiyorsan yaz ve paylaş. Okuyanlar her zaman gereğini yapıyorlar. :)
Güneş merhaba, Gerçekten sırrının düzgün tasarıma sahip sorunsuz çalışan bir web sitesi, sürekli güncellenen ve özgün içerik ve her ne fikirde ve tipte olursa olsun herkese ulaşmaktan memnuniyet duymak olduğunu mu düşünüyorsun? Biraz vakit ayırıp blogumu inceleseydin bence bunlarla ilgili bir sorunum olmadığını görürdün. Herkese ulaşmaktan memnuniyet duymak ise çok kişisel bir şey. Ben kişisel olarak içki fotoğrafının altında “zıkkım iç”, zebra eti yediğim fotoğrafın altında “o haram değil mi?” yorumlarını okumayı tercih etmiyorum bu yüzden seçiciyim. Takipçi gelsin de nasıl olursa olsun kafasında değilim. O listelerde yer almanın sebeplerinden biri de birilerinin arkadaşı olman bence :) Ya da şöyle sorayım 2014 yılından beri o listede olmak sence de tuhaf değil mi? :)
Sevgiler
Bence öncelikle sakin olmakta fayda var.
Sana özet geçeyim, sitede detaylı yazarım.
1) Dürüstlüğümü sorgulaman beni rahatsız ediyor. Sana yalan söylediğimi düşünüyorsan eğer sosyal ilişkilerini gözden geçirmeni öneriyorum.
2) Eğer mesele Uzak Rota’nın listesi ise kaç yıldır orada yer aldığımı hatırlamıyorum bile. Gökhan’la arkadaş olmamız çok kısa bir geçmişe dayanır. Her senenin sonunda Uzak Rota hoşuna giden bloglar arasında böyle bir seçim yapıyor. Kimi niye seçtiğini, kaç kez seçtiğini vs… inan bilmiyorum ve bu konuda Gökhan’a tek soru dahi sormadım. Neden mi? Çünkü umrumda değil.
3) Vakit ayırıp blogunu inceledim. İncelediğim zaman neyle karşılaşacağımı bana söylemen bile bir yerlerde hata olduğunu gösteriyor.
Teknik açıdan blogunda bir kaç sorun var. Bunları sana eposta ile yazıp göndermeyi düşünüyordum. Dışardan teknik bir göz iyi olur diye. Ama şu tavrından dolayı buna vakit harcamanın gereksiz olduğuna inanıyorum.
4) Mesele takipçi gelsin de nasıl gelirse gelsin meselesi değil. İnsanlara karşılık beklemeden sunduğun içeriğe erişim hakkı vermek ya da kısıtlamak senin, benim kararım olmamalı.
Hoşuna gitmeyen yorumu görmezsin, silersin ya da öylece cevapsız bırakırsın, kendi ayıbıyla ortada kalır.
Tekrarlıyorum, beni tanımadığın halde kafandaki kalıplardan üstüme suç atabildiğine inanamıyorum. 2 yıllık bir blogun var, seçici davranıyorsun ve inan bana benim 10 yıllık çalışmama karşılık sosyal medyada daha iyi performans sergiliyorsun.
Son sorunu da cevaplayıp uzaklaşıyorum:
2014 yılından beri birisi benim blogumu beğenip “en iyiler” listesinde tutuyorsa bu tuhaf değil, liste sahibinin kararıdır.
Bundan hoşnut değilsen, objektif olunması gerektiğini düşünüyorsan sen de kendine “en iyi” listesi yapabilirsin. Bunu yapmakta özgür herkes. Neden bu kadar dert ettiğini anlamıyorum.
Geçenlerde sevdiğim bloglar sayfası hazırladım. Paylaştım, bir çok arkadaşım “sen bizi sevmiyor musun?” diye mesaj attı, yorum yaptı. Hep birlikte güldük geçtik.
Dert etme kendine, kim ne yaparsa yapsın, canı neyi isterse yazsın.
Bir de yabancılar hakkında ahkam kesmeden önce biraz sakin olmanı öneririm. Düşüncelerin ile gerçekler arasında büyük farklar olabilir. Bu farklar gerçeği yaşayan bireyi üzebilir, kırabilir, hedef gösterip zan altında bırakabilir.
Biraz sakin.
Güneş merhaba, Vakit ayırıp bu kadar uzun bir yorum yazdığın için teşekkür ederim :) İlk önce her yazdığına cevap vereyim dedim ama sonra bu kadar olumsuzluğa yetecek kelime bulamayınca vazgeçtim. Sevgiler
Nasıl tüm düşüncelerimi kaleme almışsınız bravo doğrusu 👏👏 benim de ilgini çeken o listeler olmuştur . Çoğunu her gezgin ve blogger gibi ben takip edenlerdenim lakin birçoğu ile de bizzat tanışınca işlerin tanıdıklar etrafında döndüğü aşikar . Haaa Sezar’ın hakkı Sezar a çünkü çok uğraş verip yazıyorlar ki bunu bizzat yazan biri olarak biliyorum , siz de anlatmışsınız zaten :) bir de şöyle bir durumları var ben dünya turu yaptım , ben yalnız gezdim , ben en uzaktaki yere gittim , ben kimsenin hele senin gidemeyeceğin yere gittim demeler :)) sadece komik geliyor bana diğer yandan da aaa sen Güney Amerika’ya gitmedin mi evet gitmedim o zaman gezgin değilsin . Yahu siz değil miydiniz kapının eşliğinden çıkman yeter mottosu ile milleti bloğunda gazlayan diyesim geliyor haydi diyorum tut içinde . O yüzden yazınız bir bakıma benim de içimi dökmeme vesile oldu . Teşekkürler
Şükran merhaba, İnsan bir konuda tek farklı düşünen kendisi olmak istemez ya ben bu listeleri okurken acaba tek ben mi böyle düşünüyorum ya da bu durum tek benim mi dikkatimi çekiyor diye düşünüyordum. Resmen yanlız değilmişim ve yalnız olmadığımı hissettirdiğiniz için çok teşekkür ederim :) Hahahaha şey çok ilginç, kendilerini bu işin profosyoneli görme durumu :) Benden zaten 10 yaş büyüksün dolayısıyla benden önce gezmeye başlamış ve deneyim kazanmış olman çok normal ama bu senin o konuda en iyi olduğun anlamına gelmez :) ay sustum yine tutamadım yazdım :)
Kesinlikle! Bütün yazıların gibi bu yazı da süper olmuş.
Senin blogunu keşfettiğinde bayıldım çünkü diğer bloglarını aksine seninkinin bir ruhu vardı. Resmen senin enerjin yansımıştı.
Yurtdışına gitmeden önce bende mutlaka araştırma yaparım ve aradığım en önemli özelliklerden biri samimiyet, bol ve güzel fotoğraf , ansiklopedik bilgi gibi olmaması ve yapmacık olmaması! Ama dediğin gibi böyle o kadar çok blog var ki. Ve bu bloglar Türkiye’nin en iyi blogları gibi her yerde afişe ediliyor. Diğer güzel blogların ise (bence!) değeri bilinmiyor.
Diğer bir konu ise sponsorluk! Saçma sapan hesaplara sponsorluk yapılıyor ve bu sponsorluklar sayesinde bloggerlar(!) bütün tatillerini bedavaya getiriyor. Ama şöyle bir durum var ki, bu paylaşımlar ya da yazılar artık öznellikten uzak oluyor. Yapmacık yazılar, her şeyi beğenme durumları, gerçekten kötü olan şeyleri bile güzel gibi gösterme…
İşte böyle herkes gibi bende içimi döktüm.
İyi ki böyle bir yazı yazdın!
Öpüyorum çok,
Cansın
Merhaba,
Yazmaktan bir an olsun vazgeçmeyin. Bilgilendirici ve doyurucu yazılar mutlaka er ya da geç karşılığını fazlasıyla alacaktır.
Sevgiler…
Seyahat gibi değerli ve kutsal bir kelimeyi herkesin çar çur etmesidir acı olan, yoksa kim ne yapıyor umrumda bile değil.
Sen de haklısın be Sevgili Sevgiler Efenim :)
Size neden bu seyahat listelerinde yer almadığınızı, neden 600k takipçilere ulaşamadığınızı söyleyeyim.
Bir kere bu blogger listelerinde yer alan kişilerin blogları iki nedenle bu kadar ünlü olmuştur;
1) Facebook reklamları kullanmışlardır. Bunu şu anda şu durumda kullanmıyor olsalar bile geçmişte bunları kullandıkları için bu takipçi sayılarına ulaşmışlardır.
2) Çok fazla ülke hakkında orijinal şeyler yazmışlardır.
Bizim milletimizin baktığı ilk şey, “ucuz seyahat” dolayısıyla blogunuzda zaten ucuz seyahatten, nasıl her şey ucuza getirilirden bahsetmiyorsanız blogunuz hayatta bu diğer insanlarınki kadar takipçiye ulaşmak. Çünkü Türk insanı için para demek her şey demek. Günde iki paket sigara için 20 lira harcar, ama yılda 3-4 bin lira harcayamaz bir tatil için. Dolayısıyla hostellerde konaklayan, günlük 10 dolar parayla idare eden, lüks restaurantlarda yemek yemeyen insanlar daha fazla ilgi çekiyor. Elbette çok varlıklı olup da ilgi çeken bloglar da var, isim vermeyeyim diyordum ama mesela oitheblog isimli blog aynen böyle. Fakat onlar bile ne kadar zengin insanlar olsalar da bir yere seyahat nasıl ucuza getirilir bunları yazıyorlar. Ayrıca bu bloglar zamanla daha fazla takipçi çektikleri için sponsorları oluyor. Sponsoru olan bir blog yazarı da daha fazla gezer ve blogunda saçma sapan şeyler yazsa da “en iyi bloglar” listelerine girer.
Diğer bir mesele de bu blogun fazla kişisel olması. İnsanların büyük çoğunluğu sizin ve kocanızın ne kadar mutlu bir yaşam sürdüğünüzü görmektense şehirden ve ilginç aktivitelerden fotoğraflar görmeyi tercih ediyorlar. Masa Dağı’nın tepesinde çekindiğiniz bir fotoğrafı görmektense kafesle yapılan dalışı izlemek veya safaride çekilen değişik fotoğraflar daha fazla ilgilerini çekiyor. Bu demek değildir ki ben sizin paylaşımlarınızı beğenmiyorum. Ben insanlardan ne görüyorsam bunu söylüyorum. Paylaşımlarınızı beğenmiyor olsaydım buraya yorum yazmakla uğraşmazdım bile. Sitenizi de takip etmezdim.
Instagramdaki takipçi olayı da bloga bağlı olarak gelişiyor. Fakat instagramda kötü fotoğrafçı olarak daha fazla takipçiye sahip olan insanlar ya reklam vermiştir, ya takipçileri sahtedir ya da blogda çok fazla takipçisi vardır ve ona bağlı olarak instagram takipçileri de fazladır. Etiket olayı da bu aşamada çok önemli. Fotoğraflarınıza yeteri kadar etiket ekliyor musunuz?
En son olarak da gezilen yerler bu konuda çok önemli. Blogunuzdaki yazılarda görülen ülkelerle ilgili (Endonezya hariç) internette milyon tane gezi yazısı bulmak mümkün. Bundan 8 sene önce internetteki gezi blogları sayısı çok azdı. Hatta bir yazar bu sayı artsın diye insanlara “gezi bursu” adı altında maddi yardım bile yapıyordu, yeter ki gezsinler bir şeyler karalasınlar diye. Blogların sayılarının artmasıyla örneğin İtalya hakkında yazılan bir gezi yazısı çok önemsiz hale geldi. Az kişinin gittiği, değişik yerlerle ilgili yazılar daha çok ilgi çekmekte.
Saygılar,
Serhat
Serhat merhaba, Ya en az benim yazım kadar uzun uzun yazmışsın gerçekten çok teşekkür ediyorum düşüncelerini bu denli detaylı paylaştığın için. Dediğin gibi herkesin farklı bir seyahat etme şekli var. Kimisi en ucuzu kovalarken kimisi deneyim peşinde… Yine bence önemli olan o anı gerçekten içinden gelerek yaşamak ve bunu paylaşmak istiyorsan da karşı tarafa hissettirebilmek. Aldığım onca mesajdan anlıyorum ki ben bunu becerebiliyorum galiba ve bu 600K dan daha kıymetli benim için. Çok sevgiler ve tekrar çok çok teşekkürler.
Merhaba Oznur,
Blogunu tesadufen kesfedip resmen asik oldum tarzina. Iki uc aydir evde bebegimle oldugumdan ve yasadiklarimizi unutmak istemedigimden ben de sadece kendim icin bir blog yaziyorum. Senin blogunu cok seviyorum Ictenlikle yasayarak yazdigin o kadar belli ki… bir cok gezen insan blogu takip ediyorum ama seninki kadar etkilendigim bir blog yok. Nasil bir pozitif enerji yayiyorsun sen dusun.. bazi ulkelere sirf sen yazdin diye merak salip gitmek istedim okuduktan sonra.
bahsettigin bu diger bloggerlar toplulugu konusunda cok haklisin. Takipci sayisi binlerce olan ama fotograflari 100 begeniyi gecmeyen cok blog var en iyi bilmem ne secilen… ben gulup geciyorum. Yazini okudum ve cevap yazmak istedim, cooook coooook basarili bir bloggersin! Sitenin tasarimindan tut fotograflarin, kurdugun cumlelere kadar cok basarili buluyorum seni.
Kalbinle inandigin her sey sana mutlaka geri doner. Bikmadan gezmeye ve yazmaya devam lutfen.
Sevilerimle
Canan merhaba, ne güzel yazmışsın; “kalbinle inandığın her şey sana mutlaka geri döner”. Ben kalbimle ve tüm samimiyetimle anılarımı paylaştığım için karşılığında bu kadar mutluluk verici mesajlar alıyorum galiba. O kadar güzel ve motive edici şeyler yazmışsın ki her biri için tüm kalbimle teşekkür ediyorum. Gerçekten defalarca okudum yorumunu ve her düşüşümde açıp okumak üzere not ediyorum defterime :) Çok sevgiler, hem sana hem minik bebeğine. Çok mutlu ettin <3
Merhaba Öznur:)
Bence sen kendini başka “ruhsuz” bloglarla karşılaştırarak hata yapıyorsun. Eminim ki senin okuyucu kitlen seni samimi buldukları için blogunu okuyorlardır. Bir çok seyahat blogu olduğu düşünülürse, sponsorsuz bu kadar kitleye ulaşman büyük bir başarı. Amatör ruhunu kaybetme! Sevgilerle..
Merhaba Sinem :)
Ya biliyor musun çok haklısın! Sahi ben niye öyle bir şey yaptım ki? Ama galiba bu yazıyı yazmam gerekiyormuş diyorum. Beni keyifle, hayallerle, mutlulukla takip eden insanlar o kadar güzel şeyler yazdı ki çok daha motiveyim :) Çok teşekkür ederim! Çok sevgiler <3
Ben çok fazla seyahat edebilen biri değilim . Sizi okuyunca keyif alıyorum .Neyazık ki bu ülkede böyle şeyler oluyor umudunuz kırılmasın .Öyle her yere yorumda yazmam ama en nefret ettiğim şey hakketmeyen insanlara hakketmedikleri değerin verilmesi .Saygılar
Merhaba, Normalde yorum yazmayan biri olduğunuz halde bu yazının altına yorum yazmanız beni çok çok mutlu etti. O kadar güzel mesajlar aldım ki benim için en büyük yazı yazma motivasyonu bu oldu. Çok teşekkür ederim, çok sevgiler.
2009 yılından beri dağlardayım, havada paraşütle, ormanda bisikletle, arada bütçemiz yeterse yurt dışı falan işte. Bir çok yeni yürüyüş ve bisiklet rotaları açtım, bir çok insana da rehberlik yaptım, yüzlercesini yeni yeni yerler gösterip yaşamadıkları heyecanı ve özgürlüğü yaşattım. Vaktim kaldıkça da seyahatlerimi insanlarla paylaşmaya devam ediyorum. Yaklaşık olarak 3 sene öncede kalabalıktan biraz sıyrılıp, sade bir şekilde eşimle birlikte gezmeye başladık. İnsanlara rehber olsun diye. En ufak bir bilgim faydalı olursa diye bir blog açtım. Takipçi sayım facebookta ilk sene 600 ikinci sene 1000 :) benim için hiç de önemli değil. Ama bakıyorum ki blogun haftalık yeni kullanıcı tıklanma oranı 1.7k. Demek oluyor ki birileri bilgiye ulaşıyor ama teşekkür etmesini bilmiyor,yorum yazmıyor yada beğenmiyor. Haa o yazdığın en iyi çıkış yapanlar, en çok tıklananlar, en iyiler Türkiye’de ilkleri yapanlar yada bu işe çok daha erken başlayıp profosyonel bir blogger olmaları.çok gezenler ve çok popüler olanlar.Gezmek içinmi yazıyorsun, yazmak içinmi geziyorsun galiba ikilem var biraz ortada. Popüler olmak gibi bir hevesin var ise bu iş size göre değil boş yere can sıkmaya değmez, hayatınızı stressiz yaşayın ve gezin. Ya da enseyi karartacaksın, kedi videosu koyacaksın böylece daha çok takipçin olur ama kemiyetten çok keyfiyet önemli.selamlar gezgin-iz
Merhaba, Ne kadar güzel ve faydalı şeyler yapmışsınız. Ben tutku duyduğum şeyi yapıyorum, tüm kazancımı bunun için önceliklendiriyorum ve hatırımdan gitmesin diye yazıyorum bu kadar :)
Sevgiler
Merhaba Öznur’cum,
Seninle tanışalı çok olmadı ama Malta tailim eşittir sen olarak bir ömür anılarımda kalacak, sen olmasan o güzel avluyu hiç bilemeyecektim. Sen o kadar ilgili,özenli ve soru soran her insana zaman ayıran değerli bir insansın ki aslında sana bir dokunan sendeki büyüyü fark edecektir. Boşver onlar yalan dünyanın yalan insanları ama sen gerçeksin ve iyi ki de varsın, Sevgilerimle, Dünya bizim ve her karesini gezelim inşallah….
Bu blogu acma sebebinizle bu yaziyi yazma amaciniz cok celiskili.eger yeterli takipci sayisina ulasmak istiyorsaniz insan ayrimi yapmayarak bu ise baslayabilirsiniz yazinizi bastan sona okudum gereksiz yorumlardan bahsetmissiniz boyle yorumlar duymak istemediginizden..bu dusuncelerinizi her defasinda size sorulan sorulara verdiginiz cevaplarda yaptiginiz yorumlarda acik ve net bi sekilde kendini gosteriyor ama anlamadigim ne biliyor musunuz surekli evrene pozitif enerji gonderme,kisisel gelisim kitaplari okuma hatta ve hatta yoga egitmenligi alma gibi hayat rituellerinizle ne kadar celisiyor farkinda misiniz acaba?en kucuk bi elestiride pencelerinizi cikarip sevgiler sozcuguyle bitirmeniz de cok samimi!
Binlerce seyahat blogu var ve bloglar icerisinde gezi yazilariniza baktigimizda ulkenin tarihi gezilecek yerleri disinda unuttugunuz kendinizde oldugu icin onemsemediginiz bi nesne var ki o da para.ekonomik sartlarimizi dusundugumuzde bi cok insanin ucuza bilet nasil alinir nerden alinir hangi aylarda alinir nerelerde su fiyata kalinabilir nerelerde uygun ama lezzetli yemekler yiyebilirsiniz hic bunlara yer vermiyorsunuz.biri size giydiginiz kiyafeti nerden aldiginizi bile sordugunda kendiniz olun seklinde bir cevap veriyorsunuz ki bu cevabi bana verdiginiz ve bu yaziyi bu yuzden yazdigimi dusunebilirsiniz ama yanilirsiniz.ilham olmak icin actim diyorsunuz ama insanlarin sizin kiyafetinizi nerden aldigina ozentilik olarak yaklasiyorsunuz.
Kisacasi sizinle ilgili fikrim su hayatta takinmak istediginiz pozitiflik,enerji,iyilik vb.seyleri sadece esrafiniza yansittiginizi dusunuyorum.dolasiyla etrafinizda ve takipci sayisinizda esrafinizin olmasi bu sayinin bu yuzden az olmasi kacinilmaz.
Bence takipci sayiniza takilmaniz da sizin bu blogu acma amacini ortaya koyuyor.sizin tabirinizle sevgileeerr😉
Merhaba, yazımı tam olarak okumadınız ya da gözünüzden kaçtı bilemiyorum ama blog yazmaya ilk başlama sebebim seyahatlerimizi, neler yaptığımızı, nerelere gittiğimizi unutmamaktı yani tamamen kendimiz için sonrasında bu kaynaktan isteyen yararlansın ve birilerine yardımcı olsun istiyordum fakat aldığım onca güzel geridönüşten sonra birilerine ilham olduğumu da görmüştüm ve son olarak bir de bu. Yeterli takipçi sayısı diye bir şey yok. Benim aldığım bir tane pozitif yorum yeter de artar benim sitemim bu ilginç düzene. Benim hayat ritüellerimle çeliştiğimi söyleyecek kadar tanımıyorsunuz beni o yüzden bu sizin düşünceniz diyor konuyu kapatıyorum. Normalde herkese mutlaka geri dönüş yapıyorum. Elbiselerimi soran, kaldığımız evin adresini isteyenler vs çok oluyor çok doğal ve ben bunları severek paylaşıyorum. Ben deneyimledim o sadece benim olsun gibi bir bakış açım gerçekten yok. Birçok seyahat etme şekli var. Kimisi düşük bütçeli gezer, kimisi lüksü sever, kimisi müzeleri gezer kimisi sadece yemek yemek için gezer ve kişi neye ihtiyacı varsa ona göre okuyacağı blogu seçer. Sevgiler kelimesine çok takılmışsınız, bir tür alışkanlık sanırım alt metinde sevgi yollayayım ki sevgi gelsin diye düşünüyorum :) O yüzden çooook sevgiler.
Sadece keyif aldığı için yazan biri olarak diyebilirim ki yazdıklarına katılmamak elde değil ama anlattıklarına “takılmamak” elde.
Ben hep blog denilen şeyin son derece kişisel olduğunu düşünmüşümdür. İsteyen istediğini, istediği tarzda yazar.
Ama iş ticari olmaya başlayınca, yani bloğundan para kazanma amacı gütmeye başlayınca ister istemez bir çarkın içine giriyorsun. Ve kaçınılmaz bir şekilde yazdıklarında ne kadar dürüst olduğun sorgulanmaya başlıyor. Bir bakmışsın eskiden sırt çantalı gezginliğe methiyeler düzerken, “süperultralüks” otellerde konaklayıp onların tanıtımını yazar olmuşsun. Veya geçmişinde sözgelimi Canon’un en üst modelini kullanan bir fotoğrafçıyken, şimdilerde bir markanın sana hediye ettiği eskisine kıyasla “dandik” bir fotoğraf makinesinin reklamını yapayım diyerek öyle laflar ediyorsun ki komik duruma düşüyorsun falan…
Kimin gezgin olduğuna bile “birilerinin” karar verdiği, hala “gezgin turisti döver” tarzı tartışmaların yapılabildiği sığ bir ortamda hangi bloğun iyi hangisinin iyi olmadığına karar verebilmek zor tabii ki. Buna kim karar vermeli sorusunun yanıtı daha da zor.
Dolayısıyla bence çok da takılmamalı.
Ben bir süre sonra bir şekilde taşların yerine oturacağını düşünüyorum.
Ne bileyim bir süre sonra hangi blog günde kaç kez tıklanıyor, tıklayanlar o blogda ne kadar zaman harcıyorlar, takipçilerin ne kadarı reel, ne kadarı aktif gibi soruların yanıtlarına sadece bu işten anlayanlar değil sıradan kullanıcılar da kolaylıkla ulaşabilecekler ve o zaman her şey ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum.
Şimdilik amatör ruhla yazmak iyidir.
Ne güzel bi giriş cümlesi :) Yazdıklarına tamamen katılıyorum ve aslında yazı da sitem ettiğim şey de bu. Uzun uzun yazmışsın, teşekkür ederim çok ve dediğin gibi an gelecek tüm rakamlar herkesin ulaşabildiği şekle evrilecek :) bakalım neler neler olacak ama biz bu ruhu kaybetmeden yazmaya devam tabii ki :)
haha :) en iyi blogger listelerine takılma, herkes kendi kafasına göre yazıyor onları
alexa sıralaması, sosyal medya paylaşım sayıları, trustrank değerleri vs baz alınarak gerçek bir liste çıkarılabilir belki ama bu bile içeriği doğru bir biçimde ölçümlemiş olmaz..
Diğer taraftan yaptıklarının karşılığını almak istiyorsan, öne çıkmayı becermelisin. SEO, biraz reklam, sosyal medyada daha etkileşim yaratacak paylaşımlar vs..
Tabi bir de dönüp de içeriklerine bakman gerek. Acaba başkasının yerinde olsam yazılarımı okur okumaz içimde paylaşma isteği uyanır mıydı?
Ben sizi çok seviyorum ve daima yazılarınızı okumak istiyorum.
Sezeniştlerinizde haklısınız. Kendi açımdan bakarsam bol takipçili hesaplar bir yana siz bir yana :)
Lütfen içerik üretmeye devam edin. Farklı olduğunuz öyle belli ki…Sevgilerle…
Yazmak güzel şey… Paylaşmak da öyle… Bak ne güzel yollarımız kesişti bu sayede ve sıkı bir takipçin olmaya adayım :) Motivasyonunu hiç kaybetme…
Yeni yılda yepyeni yerler görmen ve harika anılar biriktirmen dileğiyle.
Sevgiler :))
Selam seyahat hikayelerinizle çok kısa süre önce tanıştım, ilk önce instagram hesabınızla karşılaştım oradan da şu an yazıyor olduğum blogunuz da buldum kendimi. Bende işimden fırsat bulduğum her an gezmek için çaba sarf eden bir bir planlar yapan ve bu planları zevkle hayata geçiren biri olarak, sadece yazmak istedim yazınız sadece sizin görüşlerinizdir herkes saygı gösterir sonuçta burası size ait bir alan ve yazınızda son derece de haklısınız veyahut haksızsınız sonuçta neye ve kime göre olduğu tartışılır. Onlarca çeşit insanız ve her birimiz kendi düşüncelerimizle güzeliz buda benim düşüncemdir ki yazınızı zevkle okurken birden yorum kısmında kendimi tarafsız bir haklı haksız karmaşası içerisinde buldum ve sanırım bu yazının yorum kısmının bu güzelim blogunuza pek de yakışmayan yerlere çekildiği kanısına vardım. Lütfen yanlış anlamayın buda benim düşüncemdir :) Bide bende bahsettiğiniz fotoğrafların altına kısa yazılar yazanlardan olabilirim, çünkü ne yazık ki destanlar yazmak içimden geçse de yazı yazma kabiliyetim pek iyi değil ama keşke daha iyi olsaydı hiç değilse yön bulma yeteneğim kadar olaydı o bile yeterdi, sevgiler seyahat ile kalın :))
Öznur ben bu yazıyı nasıl kaçırmışım! Bir arkadaşıma blogunu önermek için açtığımda farkettim. Hislerime tercüman olduğun için teşekkür ederim. Dediğin gibi yandaşçılık her yerde ama, ne kadar seyrek yazsam da genelde seyahat yazılarımı önce kendim anılarımı dönüp okuyabilmek için, sonra da sevdiğim insanlar okuyup benim gördüğüm yerleri gezebilsin, ufak da olsa seyahatlerine bir katkım olsun diye yazıyorum. Ara ara haksız rekabetten dolayı bunu unutup demotive olsak da, geriye dönüp yazıları, yorumları okuduğumdaki mutluluk-biz neler yapmışız, ne güzel gezmişiz, kimlere ilham vermişiz de yollara düşmüşler-bunları görmek paha biçilemez :)
:) Neyse ki bi şekilde yakalamışsın :)) Sana tüm kalbimle katılıyorum.
Yemin ediyorum yazının ikinci kısmında kendimi gördüm.
Bir gün her şey değişecek Öznur :) İşte o zaman, çemberin içindekiler ne kadar korkarlarsa korksunlar, kaçınılmaz sona yaklaşmış olacaklar.
Sen iyisi mi blog yazmaya, ben de video hazırlamaya aynı hazda devam edelim!
Sevgilerle :)
:)) Çok teşekkür ederim Sevan
Merhaba, artık siz de o listede yer alıyorsunuz o yüzden tebrik ederim :) Gezimanya’nın finale kalan bloglarını incelerken sitenizle karşılaştım :) Dolu dolu ve bilgilendirici içerikler için ayrıca teşekkürler
:)) Ben de blogumun adını görünce çok şaşırdım hahaha :)) Çok teşekkürler
Sevgiler
Öznurcuğum,
Ne kadar da güzel yazmışsın. Ben gezmeye oldum bittim bayılan birisiydim. Çalışma hayatıma başlayınca, bütün tatillerimi gezi ile değerlendirdim. Öyle ki o zamanlar kimseler gezmiyorken, ay ne gerek var kafasını yaşayanlar ( daha iyi tarif edecek tamlama bulamadım ) şimdilerde gezmelere ve hatta gezi yazarı / blogger olmaya başladılar.
Fotoğraflarını çekip, altına kalp koymalar mı dersin, ay bu resmi!! de Milano’dan çektim diyenler mi…
Cüssem büyüklüğünde çanta ve ekipman taşıyıp, fotoğrafın az umursanması ve diğer yandan da ormanda spor ayakkabısını çeken kişilerin fotoğraflarının bilmem kaç beğeni alması sinir bozacak cinsten.
Sen sevgi ve aşkla yazmaya devam et. Gerçekten seni okumak isteyenler seni bırakmayacaklar ve bu sayı her geçen gün artacak buna eminim. Bütün yorumları tek tek okudum bu post un altındaki. Benim lafım, emeksiz aday olanlara ve kendini yazar sananlara : Azıcık aklı olan ve olgun olan kişiler zaten kimin ne olduğunu biliyor. O nedenle siz, takipçi ve like satın almaya devam edin! :)
Tıpkı ben de senin gibi, seviyeyi düşerecek, kavga çıkaracak ve hakaret edebilecek kişilerin beni takip etmesi taraftarı değilim. Birçok bilgimi gizledim artık.
Emeğini en kısa zamanda ödülle perçinlemen dileğiyle.
Aşk ve sevgi ile gezmeye / keşfetmeye devam et.
Sevgiler :)
Ayfer merhaba, Dediğin gibi özellikle instagram dengeleri biraz değişik :) fakat beni takip edip yazılarımı okumayı bekleyen insanları, benimle paylaşım içinde olan insanları gerçekten hiçbir şeye değişmem. Hiç tanımadan seviyoruz birbirimizi ve karşılıklı yaydığımız bu sevgi enerjisi binlerce like’tan ya da binlerce takipçiden daha değerli benim için. Kaldı ki dediğin gibi azıcık akıllı olan kimin ne kadar takipçi satın aldığını da biliyor :)) Ben içimdeki bu bitmek bilmeyen tutku ile anılarımı yazmaya devam edeceğim. Önce kendim için sonra sizler için :)
Ruh halime tercüman oldunuz, teşekkür ederim.
Gerçekten artık doğal içeriğe hasret kaldım, bir marka sponsor oluyor tüüüm o ekip maalie aynı yerde. Instagram timeline’ından tutun da tüm paylaşımlar aynı, sanki ben 30 kişi değil de 1 kişiyi takip ediyor gibiyim.
Takip ettikten 2 dk sonra takibi bırakanlar vs. gerçekten insanların işsiz olduğunu düşünüyorum.
sadece mekan pazarlayıp, x yere şu şu biletle y Euro ile gidilir bir açıklama bile olmadan fotoğrafçı ile gezip gezip, sanki bir mankeni/modeli takip ediyoruz hissiyatını yaşatanlar da cabası.
Yazılarınızı beğendiğimi söylemeden de geçemeyeceğim, sevgiler.
Utanmasam ayağa kalkıp alkışlayacaktım, şahane dile getirmişsin hissettiklerimi, seyahat eden onlarca hesaptaki gezginlerin hislerini hatta ! Iş ticarete dönünce o kadar yapay geliyor ki o hesaplar, uzaya gitseler iyyy diyesim geliyor. Bi de orjinallik yok hepsi birbirinin ayni, videolar bile birbirinin aynisi..ayy neyse ben de gaza gelmeden ellerine saglik diyeyim, yolda olmaya devam ;)
:))) Hisettiklerimi başkalarının da hissetmesi çok güzel :)
Merhaba Öznur,
Yeni yazına bakınırken bunu gördüm. Cepten sayfana girdiğim için kaçırmışım. Şahane bir yazı olmuş. Beni defalarca blog yazmaktan vazgeçiren tam da senin yazdıkların. Ben de çok sık seyahat ediyorum ve sadece instragramda az bir kısmını paylaşıyorum. Her şeydeki tekel bende stres yaratıyor. Oitheblog ile senin eski takipçinizim. Başta bu kız neden bu kadar hayat enerjisi dolu, çok saçma ya, diye düşünürken aa bir baktım Öznur ne yaptı acaba diye sayfana bakıyorum :) İki sayfanın da geribildirimde bulunması harika bence. Bu senin sayı bazında takipçilerden çok eve gelen misafirle gerçekten ilgileniyor durumunda tutar ki bence çok çok hoş bir yaklaşım. Yalnız , lütfen artık taşınma hikayeni yazar mısın? Eşime bile anlattım Öznur gitti ya inanamıyorum diye. Nereye gitti diye sordu, çocuğu var mı diye sordu, eşi mühendis mi belki öyle gitmişlerdir diye sordu. Biz 37-40 yaşlarında olduğumuz ve çok iyi bir yerde çalıştığımız için kaçamıyoruz ama dediğin gibi konfor alanımdan kaçabilme imkanım ve yeteneğim olsaydı seni orada bulurdum :) Çok çok sevgiler. Bol şans.
( Senin yazdıklarına ek olarak, yeni bulduğum sayfalarda örneğin bir çiftliğin katkısız peynirini paylaşıyor. O da öbürünün yaptığı ekşi mayalı ekmeğin en doğalı en lezzetlisi burada diye paylaşıyor. Annemdenetlemede,annemşurda,annemburda…Çok fazla bilgi akışı olan bu sayfalarda insanlar o kişi ne önerirse yapıyor, bir sayfadan diğerine sıçrıyor. Ay neyse bu yapılana çok sinir oluyorum sanırım.)