Avustralya yazı serisinin son yazısı Evimize Taşındık! Yazısının üzerinden 1 aydan fazla bi zaman geçtiğini biliyorum :) Bu yüzden öyle bi yazı yazmalıydım ki kendimi afettirmeliydim. Ben de çılgınlar gibi sorulan “Ne iş yapıyorsun?” sorusuna cevaben bi yazı yazmaya karar verdim. Tabii ki öyle bi şey yok. Bu yazıyı zaten yazacaktım :)
Avustralya’ya gelmeden önce ne iş yapıyordum?
Ben öyle bi şeyi yüzeysel anlatmayı sevmiyorum o yüzden Melbourne’a taşınmadan önce nasıl bi işim vardı konuya buradan giriyorum. Ben mezun olur olmaz Executive Assistant olarak çalışmaya başladım. Yani Yönetici Asistanı. 7 yıllık yönetici asistanı kariyerimde genel müdür, ülke müdürü, CEO, yönetim kurulu başkanı gibi pozisyonlardaki insanların hayatını kolaylaştırmaktı görevim. İşimi hep çok severek yaptım. Kişiliğime çok uygun olduğu için de bana hiç iş gibi gelmedi. En son Yemeksepeti’nde CEO Asistanı olarak çalışıyordum ve her sabah kalkıp işe gitmek benim için gerçekleşmiş hayalimi her gün yaşamak gibiydi. Hem şirket hem de asiste ettiğim kişi asistanlık kariyerimin en üst noktasıydı. Zira hayranlıkla takip ettiğim birinin asistanı olmak şimdi burada kelimelere dökemeyeceğim kadar muhteşem bi deneyimdi!
O yüzden benim hiç “ay lanet olsun yine mi Pazartesi” ya da “oleyy Cuma günü geldi” gibi mutluluklarım ya da mutsuzluklarım yoktu. Zaten bu süreçte beni en çok zorlayan şeylerden biri işimden ayrılmaktı.
Hiç beklemediğim bi teklif!
Avustralya’ya gelmeden birkaç gün önce patronum “bana remote destek verir misin?” diye sorunca bi saniye bile düşünmeden “tabii ki” dedim. Bu konuşmanın ardından terasa çıkıp “Adventure of a lifetime” dinleyip çılgınlar gibi dans ettiğim an dün gibi aklımda :)
Dolayısıyla Melbourne’a geldiğimde bi işim vardı :) Mayıs-Temmuz ayları arasında CEO asistanı görevime remote yani uzaktan devam ettim. Saat farkına rağmen evet :) O ilk zamanlar bi gün o cafede bi gün bu cafede hallerim işte bu yüzdendi. Bilgisayarımı alıp, bi cafeye gidiyor çalışıyordum. Hiç zorlanmadığım ve çok keyif aldığım bi dönem yaşamış oldum. Duygusal açıdan da bağlılık duyduğum işimi yavaş yavaş bırakmak olabilecek en güzel işten ayrılma şekliydi. Gerçekten minnettarım.
İşsizlik psikolojisi
Ben çalışmaya başladıktan sonra hiç işsiz kalmadım. Hatta çalışacağım yeri hep ben seçtim. Bir işten diğerine geçerken maksimum 1 hafta ara verdim. O yüzden işsizlik nasıl bi şey hiç bilmiyordum. Melbourne’a gelince evet bi işim vardı ama online olduğu için kendimi çalışıyormuşum gibi hissetmiyordum. Zaten saat farkından dolayı akşamüzeri saat 16:00 gibi başlıyordum.
Burada 2 hafta geçirip biraz şehrin tadını çıkarmaya başladıktan sonra bana “Tamam ya artık bi iş bulup çalışayım” kafası geldi. 23 Mayıs’ta iş aramaya başladım. Evet, geldikten tam 17 gün sonra :)
Ne iş yapacağım ben şimdi?
Avustralya’ya taşınmadan önce insanlar ne iş yapacaksın diye sorduklarında “günlük para ihtiyacımı karşılayacak herhangi bi iş yapabilirim” diyordum. Yani bi manavda meyve satabilirim, bi cafede kahve yapabilirim, bi markette rafları düzenleyebilirim. Nasıl bir yerde yaşayacağımı bilmiyordum. Bu yüzden yeni yaşamımdan tek beklentim BASİT bir hayattı. Hatta bi süre profosyonel işimi yapmayı da düşünmüyordum.
Fakat daha önce çalıştığım şirketlerin uluslararası markalar olması, yaptığım işin global bi iş olması ve hazır vizemin ömrü kısalmamışken önce bu zamana kadar profosyonel olarak yaptığım yönetici asistanlığı pozisyonu üzerinden iş aramaya karar verdim.
Peki, bunun için neler yaptım?
- CV’mi güncelledim.
- Linkedin profilimdeki yer bilgisini değiştirdim.
- Avustralya’nın iş arama platformu seek.com.au üzerinden bi profil oluşturdum ve EA &PA (Yönetici Asistanı-Kişisel Asistan) ilanlarını listeleyip iş başvurusu yapmaya başladım.
İlanları inceledikçe “Aaaa bu benim yaptığım işin aynısı” dedim yüzlerce iş ilanı buldum. Başvuruları yaparken çok kısa bi zaman içerisinde iş görüşmelerine başlarım diye düşündüm. Çünkü dediğim gibi CV’mdeki birçok şirketin Melbourne ofisi var ve yaptığım iş ülkeye göre değişkenlik gösteren teknik bi iş değil. Başvuru yaptıktan sonraki 2 hafta tek bir geri dönüş olmadı. Ben şok. Nasıl olurdu, nasıl geri dönüş olmazdı, öyle şey olur muydu :) hahahah oluyormuş. 2 haftadan sonra 3 yerle görüşmem oldu.
İlk görüşme Avustralyalı bi IT firması ile oldu. Önce telefon mülakatı yaptılar ve iş ilanı ile hala ilgilenip ilgilenmediğimi vs sordular. Sonrasında ise ofislerine iş görüşmesine çağırdılar. Direkt CEO ile görüştüm ve heyecandan yaprak gibi titrediğim anı şuan yeniden hatırladım :) Firmanın ofisi CBD’de (İstanbul’un Levent’i gibi düşünebilirsiniz. Hani iş merkezlerinin, plazaların falan olduğu caddeler) Queen Street üzerindeydi. Mülakat klasik bi mülakattı. Tek farkı adam bayağı güleryüzlü, sıcak ve samimiydi. Tam bi Avustralyalı :) Neyse mülakat bana göre o an için bayağı iyi geçmişti fakat 1 hafta sonra falan CEO son derece kibar bir dille başka bir adayı değerlendirdiklerini yazan bi mail yollamış. Ay ne üzüldüm ne üzüldüm. Şuanda çok net şunu söyleyebilirim ki ilk mülakatımdı ve bence rezaletti. Asla kendimi anlatabildiğimi düşünmüyorum :)
İkinci görüşme bi headhunter firması ile telefonda oldu. Telefondaki danışman heyecanla CV’min çok etkileyici olduğunu ve birkaç müşterisine önereceğini söyledi. Hemen akebinde hangi vize türü ile burada olduğumu sordu ve sesindeki heyecan kademeli olarak yokoldu :)
Üçüncü görüşme ise Avustralya’nın en büyük mimarlık ofisi ile maille başladı. Şirketin IK müdürü CV’mi çok beğendiğini ve telefonla mülakat yapmak istediğini yazmış. Heyecanla önerdiği tarih ve saate ok dedim ve mülakat için saatlerce hazırlık yaptım. Belirttiği saatte telefonum çaldı. Son derece tatlı bi ses tonu ile başlayan mülakat vize tipimi öğrendikten sonra son buldu. Saatlerce hazırlık yaptığım mülakat sadece 2 dk sürdü. Yaşadığım hayal kırıklığını bence anlatmama gerek yok zaten siz az çok anladınız beni :)
Neden kimse bana vize türünün bu kadar önemli olduğunu söylemedi?
Böyle yazınca tüm bunlar hemencik olmuş gibi asla öyle olmadı. Bu süreçte özgüvenim sarsıldı ve kendimi üniversiteden yeni mezun olmuş harıl harıl iş aradığım zamanlarda gibi hissettim. Öngörmediğim ve kimsenin de bahsetmediği bi şey ile karşılaşmıştım. Şimdi şöyle ki benim bu iş bulup çalışma konusunda kafam çok rahattı. Nasıl olsa çalışma iznim olduğu için mutlaka kendi işimi de bulurdum diye düşündüm. Evet, öğrenci vizesi ile gelseniz bile part time çalışma izniniz oluyor fakat birçok ilanda görüp, yaptığım görüşmelerden de anladığım kadarıyla firmalar öğrenci vizesi ile başvuru yapan kişileri olumlu değerlendirmiyor. Bunun da sebebi çok açık. Firma sizi ülkenize geri dönecek diye düşünüp, size yatırım yapmak istemiyor. Birçok ilanın sonunda bu ilana öğrenci vizesi ya da work and holiday vizesi olanlar başvuru yapmasın ya da bu ilana sadece Avustralya vatandaşı olan kişiler başvuru yapsın gibi ek notlar yazıyor.
Kendi işimi bulma konusunda olumlu bi geri dönüş gelmeyince durumu kabullenip diğer alternatiflere yöneldim. Demek ki benim daha farklı bi şey deneyimlemem gerekiyormuş…
Sivil toplum kuruluşları, pazarlama ajansları, geçici iş platformları
Daha sonra gumtree.com.au üzerinden iş aramaya başladım. Gumtree, Avustralya’da iş, ev, eşya ve daha birçok şey için arama yapabileceğiniz bi platform.
Sivil toplum kuruluşları: Avustralya sivil toplum kuruluşlarına değer veren bir ülke. Çocuklar, yetişkinler ve yaşlılar için, çevre ve hayvanlar için, çeşitli hastalıklara için kurulmuş çok sayıda sivil toplum kuruluşları var. Bu dernekler bağış toplaması için aracı kurumlarla anlaşıyor. İşte ben de gumtree üzerinden bu sivil toplum kuruluşları için bağış toplayan bi firmaya “fundraiser” olarak başvurdum. Fundraiser ne iş yapar diye soracak olursanız sokakta, avm’de, parkta sizi durdurup temsil ettiği sivil toplum kuruluşunu anlatıp, sizi bağış yapmaya ikna eder. Hani İstiklal Caddesi’ndeki greenpeace’çiler var ya onlar gibi. Avustralya’da bu işi öğrenci vizesi veya work and holiday vizesi ile gelenler yapıyor. Bu yüzden şansımın daha yüksek olduğu bi iş alanıydı. Birçok aracı kuruluşa başvuru yaptıktan sonra The Fundraising People diye bi şirket iş görüşmesine davet etti.
Galiba mülteci kampına geldim…
Görüşmeye Melbourne’ın en güzel yerlerinden birine Docklands’a gittim. Gayet şık bi plazanın 19. Katında durup asansörden çıktığımda şoka girdim. Zira ofisin önü mülteci kampı gibiydi. Afrikalısı, Güney Amerikalısı, Çinlisi, İranlısı, Suudi Arabistanlısı… Çeşit çeşit insan var. Tamam bu işe öğrenciler başvuruyor ama bu kadar çeşitlilik beklemiyordum :) Neyse bizi bi odaya aldılar önce ne yaptıklarını sonra da pozisyonu anlattılar ve 1,5 saatlik bi grup mülakatı yaptılar. Mülakatta 3’erli gruplara ayrılıp birbirimiz hakkında bilgiler verdik ve sonra herkes kalkıp bir başkasını anlattı. Bu kadar… Tüm minnoşluğumla ve güleryüzlülüğümle bence mülakat şahane geçmişti. Fakat 1 hafta sonra mail geldi ve olumsuz değerlendirmişler. Bu kadar basit bir iş için bile olumsuz geri dönüş alınca bu şehirde iş bulamayacağımı falan düşündüm. Tabii bu inişler çıkışlar anlık. Böyle düşünüp sonra oturup iş aramaya devam ediyordum.
Pazarlama ajansları: Avustralya’da bazı pazarlama ajansları müşterilerine potansiyel müşteri buluyor ve buna da lead generation diyor. Yine gumtree üzerinden lead generator arıyoruz diyen bir ilana başvurdum ve yaklaşık 30 dk sonra ertesi güne iş görüşmesine çağrıldım. Hahahahah ya hiç çağırmıyorlar ya da böyle hemen çağırıyorlar. Artık bir işe gerçekten ihtiyaç duyduğum için üzerinde hiç düşünmeden ertesi gün iş görüşmesine gittim.
Graffitili, yüksek sesli müzik çalan, masa tenisli bi ofis…
Sabah 9’da verilen adresteydim. Ofisten içeri girdiğimde yine kalabalık bi grubun beklediğini ve bu işin de grup mülakatı olduğunu o anda öğrendim. Bizi toplantı odasına almalarını beklerken ofiste sabahın erken saatlerinde çalan bangır bangır müzik ve ofis duvarlarının graffitileri bana “ben nereye düştüm böyle” hissi yaşattı. Neyse mülakat başladı. 15 kişilik bi grubuz. Klasik sorular. Kimsin, napıyorsun, satış ve pazarlama deneyimin var mı ve hangi vize türü ile burdasın. Mülakatı yapan adam o kadar hızlı konuşuyor, odadakilerin İngilizcesi o kadar kötü ki… Beni yine bi huzursuzluk kapladı. Fakat kaplasa nolur adamın anlattıklarına göre haftada 800 dolar net kazancım olacak ve bu işin daha bonusları vs var. Ay dedim şu iş bir olsa…
Peki iş ne?
Avustralya’nın en büyük güneş paneli üretimi yapan firması bu ajanstan kendilerine potansiyel müşteri bulmasını istiyor. Bu ajans da bizim gibi insanları bulup, o müşterileri bulmamızı istiyor. Diyelim ki müşteri bulamadın sorun değil zaten base bi maaşın olacak müşteri bulamazsan bonus alamazsın diyor. Ee şahaneymiş, tamam ben bu işi yaparım diyorum içimden. Derken mülakat bitti ve adam olumlu adayları 15 dk içinde arayıp, eğitime çağıracağım dedi. Ben yine şok. Sürekli bi kıyaslama halindeyim. Ya ben bunca zamandır iş arıyorum olunca böyle oluyormuş galiba diyorum. Kötü bi şey zerre aklıma gelmiyor. Ayy hadi diyorum umarım ararlar ve aradılar!
15 kişiden geriye 5 kişi kalmıştı. 5 kişi de başka bi 15 kişilik gruptan yani toplamda 10 kişi yine aynı toplantı odasında bu sefer eğitim için birlikteyiz. Önce güneş paneli üretimi yapan firmayı tanıyoruz. Sonra bizim hangi bölgelerde çalışacağımız belirleniyor. Arada birileri sorular soruyor, kaçamak cevaplar oluyor böyle değişik bi ortam var. Buarada yüksek sesli müzik devam ediyor…
Yaklaşık bi 2 saat geçirdikten sonra iş sözleşmesi imzaladık. İmzaladık ama çılgınca içimden yok artık işim mi var şimdi diye soruyorum kendime. Düşünün o kadar imkansız hale getirmişim iş bulma konusunu zihnimde…
Ofisten çıkarken yanyana oturduğumuz Kamboçyalı Nana ve Meksikalı Raquel ile tren istasyonuna doğru yürürken hepimiz çok mutluyuz. Ertesi gün görüşmek üzere birbirimizi öpüp, ayrılıyoruz.
Akşam evde bi bayram havası! Öznur iş bulduuuuuuu! :)
Ertesi sabah için hazırlık yaptım ve uyumak üzereyken içimden bi ses Öznur sen şu şirketi hiç araştırmadın her şey bi anda oldu bi bak bakalım ya” dedim ve dını nı nııınn! Acı gerçekle karşılaştım.
Avustralya’da ekşisözlük gibi bi web sitesi var. Şirketin ismini google a yazdıktan sonraki ikinci sırada gelen sitede bu pazarlama şirketi ilgili yorumlar yazıyordu. Şaşkınlık içinde okuyor ve okudukça kendimi salak yerine konulmuş hissediyordum. Bu iğrenç firma Avustralya’ya öğrenci olarak gelen insanları bu işi pohpohlayarak anlatıyor. Çünkü oraya gelmiş birinin işe gerçekten ihtiyacı olduğunu biliyor. Fakat ödemeleri yapmadığı gibi çalışma saatleri de belirttikleri gibi değil. Tabiri caizse insanları köpekler gibi çalıştırıp para vermiyorlar. Bizzat bunu deneyimlemiş insanların yorumlarını okudukça gerçekten çok çok çok üzüldüm. Avustralya’da nasıl böyle bi şey olurdu? Bu firmayı denetleyen yok muydu? Hiç mi şikayet etmemişti biri?
Trene binmeden Nana’nın numarasını almıştım ama Raquel’in numarasını almamıştım. Hemen Nana’ya mesaj attım ve linkleri yolladım. Ertesi gün gidip gitmemek konusunda konuşurken gidip diğer insanlarla da bu konuyu paylaşalım dedik.
Sabah trende çok ilginç bi şey oldu. Bambaşka bi rota kullandım ve trende kimle karşılaştım bilin bakalım? RAQUEL! Resmen zihnimle, yaydığım enerjiyle bi şekilde birbirimize çekildik. Görür görmez soluksuz bi şekilde okuduğum her şeyi ona da anlattım. Kız maddi açıdan çok kötü bi durumda ve iş buldum diye sevinirken benden duydukları karşısında trende hüngür hüngür ağladı.
Ben ve Raquel ofisin kapısında Nana ile buluştuktan sonra bizimle mülakat yapan adamı bulduk ve internette şirket hakkında okuduğumuz her şeyi tek tek sorduk ve tabii ki tek tek inkar ettiler. Fakat ilginç bi şey oldu. Hiçbir şekilde bizi ikna etmek gibi bi mecburiyetleri yokken çünkü dışarısı bizim gibi insanlarla dolu zaten, bizi ikna etmeye çalıştılar. Bi toplantı odasına girdik ve şirketin sahibi 30 yaşlarında bi adam geldi ve yaklaşık 10-12 Team Leader’ı bizim karşımıza çıkarıp ödeme ile ya da herhangi bi konuda problem yaşayıp yaşamadıklarını sordu. Tabii ki herkes hiçbir sorun yaşamadıklarını anlattı.
Adam car car konuşurken ben bi an ortamdan tamamen koptum ve kendimi böyle bi bokun içine nasıl sokabildiğimi sordum. İnanılmaz üzgün ve kırgın hissediyordum. Her şeyin bu kadar adil ve insancıl olduğu bi yerde ben nasıl böylesini bulmuştum da içine girmiştim – o an için- bunu sorguluyordum.
Adam konuşmasını bitirdi ve karar sizin dedi, odadan çıktı. Nana ben en azından 1 gün denemek istiyorum dedi. Adama inanmıyorum ama bunu kendim deneyimlemek istiyorum dedi. Raquel ben de deneyeceğim dedi. Hayda!!!! Kaldım mı tek başıma. Bi yandan da Öznur şımarıklık mı yapıyorsun acaba diye düşünüyorum… Derken Raquel yok ben burada 1 dk daha kalmak istemiyorum dedi ve ben de dedim. Nana kaldı, biz çıktık ve bi cafeye gidip birbirimizi teselli ettik. Raquel böyle bi şeyi Meksika’da yaşasam şaşırmazdım ama burada olması beni hayal kırıklığına uğrattı cümlesini kurarken aynı cümleyi Meksika yerine Türkiye’yi koyarak ben kurdum.
O akşam saat 9’da Nana aradı ve okuduğumuz her şeyin gerçekten de doğru olduğunu, insanlara insan gibi muamele yapılmadığını ve bir daha gitmeyeceğini anlattı.
Bu olayın Melbourne’daki hayatıma getirisi ise bu deneyimin bana öğrettiklerinin yanı sıra ilk arkadaşlarımı edinmiş oldum. Sonrasında Raquel ve Nana ile görüşmeye devam ettik. Yaşadığımız o 2 günü ise gülerek hatırladık :)
Ayrıca bizim haricimizde o gün çalışmaya başlayan diğer 7 kişi ile de okuduklarımızı paylaştık. Fakat onlar kalıp çalışmak zorunda olduklarını belirttiler. Bu olay bana 2 arkadaş verdiği gibi hayata şükretmemi de sağladı. Tüm bunları bilip, bu işte çalışmak zorunda olmadığım için şükran duydum.
Şampanya kadehlerini yeni işime kaldırmıştık fakat yine başa dönmüştüm. Hala bi işim yoktu…
Avustralya’daki geçici iş kültürü
Avustralya’da casual job diye bi iş kültürü var. Birsürü ajans var ve bu ajanslar geçici iş fırsatları sunuyor. Örneğin bi otel açılışı var ve sadece birkaç saatlik karşılama elemanı gerekiyor ya da bi festival var festivalde müşteri hizmetlerinde çalışacak birilerine ihtiyaç var. İşte bu ajanslar böyle işler için eleman arıyor.
Ben başka ne yapabilirim diye internette araştırma yaparken Sidekicker diye bi websitesinden haberdar oldum. Sidekicker bu yukarıda bahsettiğim işleri bi çatı altında topluyor. Proje açıldıkça online olarak görüyor ve saat başına ne kadar ücret alacağınızı, sizden iş olarak ne beklediklerini vs yazıyorlar. Siz de uygunsa başvuru yapıyorsunuz.
Siteye üyelik yaptıktan sonra profilinizin onaylanması gerekiyor. Profilin onaylanması için de önce Sidekicker firması ile iş görüşmesi yapmak gerekiyor. Neyse ben Yönetici Asistanı başlığı ile bi profil oluşturdum ve 2 hafta sonra iş görüşmesine çağrıldım.
Kayboldum…
Heyecanla iş görüşmesine gitmek için yola çıktım. Gideceğim adres CBD’deydi. Ben yanlışlıkla birkaç durak önce tramvaydan indim. Yolumu sürekli kaybettiğim, yönümü bulamadığım zamanlar… Birkaç kişiye adresi sordum ama onların söylediği gibi giderken kaybolmaya devam ettim ve mülakatın başlamasına 10 dakika kala yetişemeyeceğimi anladım ve telefonla arayıp tramvayın arızalandığını ve 15 dk gecikeceğimi söyledim. Yalana bakın! 4 aydır hiç tramvayın arızalandığını görmedim ama işte o an çaresizlikten aklıma böyle bi çözüm geldi. Ve bilin bakalım noldu? Ben ondan sonraki 25 dakika da adresi bulamadım. Tekrar aradım ve mülakata gelemeyeceğimi çünkü hala arızanın devam ettiğini söyledim. O kadar tatlılar ki biz akşam 6 ya kadar burdayız seni bekliyoruz. Kendimi bi cafeye attım. Bi kahve söyledim ve hüngür hüngür ağladım. Hem kahvemi içiyorum hem de ağlıyorum. Hala iş bulamamış olmaktan, hala evimizin olmamasından, hala yönümü bulamamaktan ve sürekli kaybolmaktan çok sıkılmıştım ve bayağı çaresiz hissediyordum.
O gün Neşem’in mesajı ile kendime geldim. Böyle suratıma bi tokat yemiş gibi hissetsem de onun sahip olduğum şeyleri bana hatırlatması beni kendime getirdi. Odaağımı kaybetmiş gibi hissediyordum. Olumlu düşüncelerle zihnimi meşgul etmeye çalışsam da karşılaştığım bu şeyler beni inanılmaz zorluyordu. Fakat değişim tüm o zorluklara rağmen mücadele etmeye devam etmekle geliyor…
Kendime geldikten sonra adresi buldum. Önünden defalarca gelip, geçmişim ama görememişim. Ferah ve bembeyaz bi ofisten içeri girdim. Müthiş sıcakkanlı bi IK uzmanı ile görüştüm. Görüşmem çok güzel geçti. Profilim onaylandı. Yani artık Sidekicker üzerinden projelere başvuru yapabilecektim.
Bir kere bile olumlu geri dönüş olmadı
Sidekicker üzerinden çok güzel projeler açıldı ve ben profilime uygun tüm ilanlara başvurdum. Fakat hiçbir projeden olumlu yanıt alamadım. Sadece bi yerden olumlu yanıt alır gibi oldum ama kendi arabam olmadığı için ve pozisyon araba sahibi olmayı gerektirdiği için ondan da olumsuz geri dönüş aldım.
Yine işsizim yine işsiz.
Yeniden, en baştan bi hayat kurmaya geldik. Yaşadığım ve yaşayacağım her deneyim beni ben yapıyor, yapacak.
Hiç kolay değil ama çok keyifli.
İş bulana kadar yaşadığım bu deneyimleri sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü insan umudunu kaybetmeyince eninde sonunda istediği şeyi elde ediyor. Yazıya devam etmek isterdim fakat şuanda yedinci word sayfasındayım ve ilk defa bu kadar uzun bi yazı yazıyorum. Bir sonraki yazıda iş bulma sürecini anlatmaya devam edeceğim.
Dünyaya tekrar gelsem nasıl bir hayat isterdim?
Konfor alanının dışına doğru çıkarken
Avustralya’ya taşınmadan önceki son günler
Avustralya’da Yaşam: Yeni hayatımızın ilk günü
Avustralya’da Yaşam: Melbourne’da Geçen 2 Ay Part I
Avustralya’da Yaşam: Melbourne’da Geçen 2 Ay Part II
Sevgiler
Öznur
Öznuuur,
Yazını adventure of a lifetime dinleyerek okudum:) Şarkının enerjisiyle, kendi enerjimi sana yolluyorum. Sen hayatımda tanıdığım “en” pozitif insanların başında geliyorsun. Yazındaki “Fakat değişim tüm o zorluklara rağmen mücadele etmeye devam etmekle geliyor…” gerçekten herkes için hayat mottosu olmalı. Evrenin sana istediğin tüm güzellikleri sunması dileğimle, çok sevgiler..
Sevgili Öznur, Muhtemelen Ocak ya da Şubatta (Nitelikli Göçmenlik Visa 190) Melbourne geliş vizemiz çıkacak. Bugüne kadar birçok blog okudum ve her blogger yaşadığı mutlulukların yanısıra hiçbir negatifi anlatmamıştı. Evet, Meloburne demek daha bir insan yerine koyulup yaşayaileceğimiz umutları içinde barındırıyor, barındırıyor ancak gerçekten işini yapmayan firmalarla karşılaşman bence senin en büyük şansın olmuş. Her karşılaşma sebepiz değil diye düşünüyorum. Benim mesleğim İnsan Kaynakları ile ilgili ve yüksek ihtimalle ben de senin geçtiğin bir takım evrelerden geçebilirim. Önemli olan yılmamak, sebretmek ve şükretmek…. Avustralya’ya geliş nedenlerini unutmamak… Şans sizden yana olmuş bugüne kadar, yine olacaktır diye düşünüyorum, çünkü bolca çaba var. Umuyorum, biz de oraya vardığımızda birer bira eşliğinde karşılıklı maceralarımızı paylaşır ve bu günlere güleriz :)
Kendine çok iyi bak, gelecek yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum…
Sevgiler
Aydan
Yine harika bir yazıydı. Çok çok beğendim. Sabahın köründe gözlerim dolu dolu okudum. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. :))
Biz de Mayis’ta Berlin’e tasindik ve cok benzer durumdayim :( Sanki yeni mezun yillarima dondum. Moral bozmak yok bir sekilde hersey yoluna giriyor 😊
Sevgili Öznur,
Ben de sana Hollanda’dan bir expat olarak yazıyorum. Beni de defalarca seni çok istiyoruz, CV’in mükemmel diyerek çağırdılar ve sonunda hiçbir ses çıkmadı. Bir seferinde işe başlama tarihi bile verdiler ve vize sürecimin başlatıldığını söylediler. Sonunda yine kimseye ulaşamadım aylarca. Ben de senin geçtiğin süreçlerin bir kısmından geçtim. Böyle bir şey Hollanda’da nasıl olabilir diye sordum kendi kendime. Ama hiç vazgeçmedim. Şimdi herkesin adını bildiği bir firmada hayal edemeyeceğim bir ekiple çalışıyorum. Rüya gibi diyorum kendi kendime ama gerçek. Ve bunu ben vazgeçmeyerek, çabalayarak elde ettim. Lütfen kendine inancını hiç kaybetme. Kazandıkların çabalarınla kazanıldığında çok daha değerli. Senin gibi bir insan mutlaka istediği şeylere ulaşacaktır. İhtiyacın olursa her zaman konuşabiliriz.
Sevgiler,
Sevgili Öznur,
Zevkle maceraları takip ediyorum. Eminim içinde zaman zaman pek çok fırtınalar kopuyor ama sonunda güzel bir şey olacak. Empati yaparak olumlu düşünmek kesinlikle faydalı ve sen bunu başaran birisin takip ettiğim kadarı ile. İyi bir ingilizcen var. Bu bence seni pek çok kişiye göre öne taşıyor. Ve kesinlikle çok kısa bir zamanda etkisini göreceksin. Haftada birkaç saat gönüllü çalışma şansın yok mu? Networking vb. için sonrasında o ortamın iş bulmaya faydası olur mu acaba? Seni çocuklu projelere çok yakıştırıyorum. Never give up, keep going…İzmir’den sevgiler.
Hayranlık uyandıran birisin Oznur’cum💕Harikasın 👌🏼
Haftalardır her gün yeni yazı var mı diye bakıyorum, seni o kadar özledim ki anlatamam, instagramı da bırakınca hasretinden prangalar eskitiyorum. Ve evet şimdi gene sana kavuştum, gene farklı gene özel gene harikasın… çünkü hayatın gerçekleri yeni bir dünyanın kolay olmadığını belirtmen çok güzel olmuş ama asıl nokta işte yılmamak, mücadele etmek, inanıyorum ki çok isteyince ve mücadele edince oluyor, bunu sen insanlara öğretiyorsun. Aklıma geliyor her detayı hayal ettim ve oldu demiştin, şimdi de ben yeni bir dünya hayal ediyorum, zor da olsa yeni yolculuklar da olmak çok güzel bir şey… sağlıkla, aşkla kalın yeter her şey zaten çok güzel daha da güzel olacak….
çooooooooooooooooookkkk öpüyorummmmmmmmmmmmmm
Söylemek istediğim şey şu ki, Seni Sen yapan özelliklerini asla unutma. Olumsuzluklar karşısında nasıl durmamız gerektiğini senden öğrendiğimize göre … Zaten ne yapman gerektiğini çok iyi biliyorsun. Bu da bir deneyim, başarılar ne kadar özgüven katıyorsa insana, şansızlıklar ve olumsuz giden bir kaç şey de o kadar çok güç katacak sana.
Kimilerine göre eşsiz bir maceradasın şuan, kimilerine göre dehşet bir zorluğun ortasında. Bana göre mi ? bana göre eğlenceli ve farklı deneyimlerle dolu bir sınavdasın :) Sen yeni bir ülkede yeni bir hayat kurma cesaretini göstererek zaten bu sınavı yedin yuttun. Bundan sonrasında her zaman yaptığın gibi, güzellikler dile sadece, gerisi eminim ki gelecek.
Ha bir de, her sınavdan yıldızlı pekiyi almak zorunda değilsin değil mi? O esnada yaşayıp deneyimlediklerimizin asıl mükafatımız olduğunu unutmamalıyız bence (naçizane fikrim olsun bu da)
:) mutlulukla kal ..
öznur,
keyifle sonuna kadar okudum ve nerelere gittim biliyor musun? yıl sanırım 2008…istanbulda ögrenciyim,para kazanmaya gecimimi saglamaya calısıyorum.Bi ajansla “casual job” dedigin türden işlerde calsııyorum.Birgün yine böyle bir iş peşinde ,ajans bana haber vermiş bir ayakkabı firmasının 4 günlük fuar tanınıtımı için bir kişi sececekler.O kadar ihtiyacım var ki bir otobüs dolusu kız bir otobüse dolusmak üzere AKM’nin önünde bulusuyoruz.CEkingen bi sekilde bekliyorum etrafımdakilere bakarak,sonra turuncu saclı,ekose ceketli neseli bir kız geliyor.kim tahmin et?:) etrafına enerji sacıyorsun,gittiğimiz yer istanbulun bir ucuydu-semti tam hatırlamıyorum-yol boyu etrafındakilerle gülüşüp kaynasıyorsun.hep birlikte firmaya gidiyoruz,birkaç ayakkabı deniyoruz yürüyoruz falan.sonraaa kim seciliyor ?:) öznurrrr,o günden aklımda kalan tek sey sensin sanırım:) ne firmanın adı ne baska bişey.işte o gun bugundur seni takip ediyorum.(böylesöyleyince cok tuhaf geldi hahaha:))) ama arda senin bilmedgin baska tesadüfler de var,bir gün kısmet olursa hepsini anlatmak isterim. sevgiler Cagla
Seni severek takip ediyorum. Yazılarını okumak çok keyifli. Fakat bence aralarında en cesurca yazı bu. Çünkü yaşanan olumsuzlukları anlatmak hiç kolay değildir. Senin gibi cesur davranarak yeni bir hayat kurmak isteyenlere güç verecektir bu yazdıkların. Bu yüzden teşekkür ederim. Bunları takipçilerinle paylaştığın için. Yeni yaşamında zorluklara karşı duracak güç dilerim.
Merhaba Oznur,
Tum zorluklara ragmen bu macerayi yasamaya kesinlikle deger bence. Tum bunlar seni hayata daha da direncli kiliyor. Ve degisik anilar biriktiriyosun. Bende ingilterede yasiyorum, ogrenciyim burda. Ilk geldigim zamanlarla simdiki durumumu kiyasliyorum da yurtdisinda yasamak bana cok sey katmis, her bakimdan. Bence her insanin olmeden once yapmasi gerekenler listesinde yurtdisinda kisa sureli de olsa yasamak.
Yeni yasaminizda kolayliklar dilerim, sevgiyle kal..
Selam Öznur. Ben 2,5 yıldır Melbourne de yaşıyorum. Zaten hiç gelmek istememiştim buraya. Yapabileceğim bi iş ararken yazını okudum fakat ben senin kadar bile şanslı değilim çünkü yeterince İngilizcem yok. Gerçekten biz burada neyapacağız?