Kopenhag: Dünyanın En Bisiklet Sever Şehri

Alarmı 7.30’a kurup yatmıştık. Kendi yatağımda ve kendi odamda uyumuşum gibi yeni bir güne alarm çalmadan bebek gibi uyandım.Seyahatlerimizde kısıtlı zamana sahip olduğumuzdan güne her zaman erken başlarız. Zaten uykuyu seven ve uyanamayan bir çift değiliz. İkinci günün programı epey kalabalık dolayısıyla hazırlanıyoruz ve evden çıkmak üzereyken Micki ile karşılaşıyoruz ve kahvaltı yapacak yeri Micki’den öğrenip elimizde harita Original Cafe’nin yolunu tutuyoruz.

Micki’nin tarif ettiği adrese doğru yürüyoruz. Sokaklar koşan Kopenhaglılarla dolu. Mesela bi’ adam elinde bebek arabasıyla koşuyordu. Şaşırıyorum haliyle. Hem bebeğine hava aldırmak hem de böylelikle sabah sporu mu yapıyor yani diye sesli düşünüyorum. O kadar alışkın değilim ki bu görüntüye durup durup çok tuhaf değil mi diye sorup Cemal’den de onay bekliyorum. O da şaşkın. Şaşkınız çünkü Cumartesi sabahı sokaklar koşan insanlarla dolu. Bizler spor salonlarına yıllık üyelik yapıp yılda 10 kez gitmezken, spor Danimarkalıların hayatının bir parçası. Bir kez daha özeniyorum. Zaten bu şehirde her şeye özeniyorum.

Kopenhag’ta Kahvaltımı Nerede Yapabilirim?

Original Cafe

Adres: Nordre Frihavnsgade 4, 2100, Trianglen, Copenhagen

Original Cafe’ye vardığımızda bir önceki akşam önünden geçtiğimizi ve dışarıdan bu küçük ve şirin kafenin fotoğrafını çektiğimi hatırlıyorum. Karnımız tok olduğu için dışarıdan bakmakla yetindiğimiz bu minik kafeye yolumuzun bu sefer kahvaltı yapmak için düşmesi beni mutlu etti. Fakat kafenin önüne geldiğimizde henüz açılmadığını, biraz dikkatli bakınca da baristanın içeride olduğunu gördük ve kapıyı açıp karnımızın çok aç olduğunu ve burada kahvaltı yapmayı çok istediğimizi söyledik. Barista gülümseyerek 15 dakika sonra açılacaklarını ama bizi içeride misafir edebileceğini söyleyince attık kendimizi içeri :)

Kopenhag’ta gösterişli, abartılı, şaşalı hiçbir şey yok. Her şey son derece minimal, tamamen amaca göre tasarlanmış, basit fakat etkileyici. Original Cafe’de aynen böyle. Kafe çok küçük fakat sandalyeler, masalar, kafenin genel tasarımı, duvara monte edilmiş nostaljik el yıkama lavabosu her şey o kadar basit ki etrafı hayran gözlerle inceliyorum. Bu sırada Nikolaj-barista- ile sohbet etmeye başlıyoruz. Nereleri gezdiğimizden, Kopenhag’a neden geldiğimizden, şehri beğenip beğenmediğimizden konuşuyoruz. Bir yandan onun yer önerilerini not ediyorum. Bir yandan Original Cafe’yi nasıl bulduğumuzu anlatıyorum. Micki’yi mahcup etmemek için size enfes bir kahve hazırlayacağım diyor :) ve nerelisiniz diye ekliyor, Türkiye’yi duyunca yüzündeki mimiklerin nasıl değiştiğini kamera ile çekip sizlere göstermek isterdim. Böyle bir çiftin Türkiye’den gelmiş olabileceğine inanamıyor fakat yorum da yapmıyor. Biz sohbet ederken kafe açıldı ve minicik yer tıka basa dolup taştı.

Biz dışarıya bakan barda oturup hem dışarıdaki bisikletlileri izledik hem de kahvaltımızı yaptık. O sırada kafenin önünde bisiklet parkı için koyulan demir platformu gördük. Bu millete hayran olmamak elde değil! Kahvaltıda iki adet haşlanmış yumurta, bir dilim kızarmış siyah ekmek, reçel, tereyağı ve parfe vardı. Tıka basa doyduk. Bu arada Kopenhag’ta beyaz ekmek yok, marketlerde de görmedik yemek yediğimiz yerlerde de. Ekmek siyah ve çok lezzetli.

Karnımız doyduğuna göre artık programımıza başlayabilirdik. Bu arada kahve gerçekten çok lezzetliydi! :)

Kastellet

Şehrin ortasında bir park. İçinde yürüyüş ve koşu parkurları, irili ufaklı göller, kuş cıvıltıları, koşan insanlar, bebeğiyle koşan babalar, ördekler, kazlar… kısacası huzur var fakat içindeki huzuru tanımlayabilecek kelimem yok.

Yemyeşil her yer. İnsanlar koşuyor ama yanından geçerken gülümsüyor. Güneş pırıl pırıl o gün hava ılık ve parlak. Hem yürüyorum hem de ara ara göl kenarında durup gözlerimi kapatıp huzurun sesini dinliyorum. O kadar güzel ki! O kadar şanslılar ki!

Danimarkalılar sağlıklı besleniyor ve sağlıklı yaşıyor ve bu durum da onları sağlıklı, uzun yıllar yaşayan bireyler yapıyor. Mesela uzaktan koşan amca 80’lerinde falan ama sadece yüzü, vücudu ise 30’lu yaşlarındaki biriyle aynı. Burada ruhumuzu huzurla doldurup Cumartesi yürüyüşümüzü yaptık.

Kastellet, Kuzey Avrupa şehirleri arasındaki en iyi korunmuş kaleymiş. Parkın haritadaki iz düşümü yıldız şeklinde ve kuş bakışı fotoğraflarına baktığım zaman yapının yıldız şeklinde olduğunu daha iyi görebiliyorum. Aslında burası askeriyeye ait ama kalenin bulunduğu bu parka girişte asker dahi görmüyoruz. Dolayısıyla girişte kimse bir şey sormuyor. Bu parkın içinde sadece kale yok. Depolar, hapishane, kilise, gardiyanlara ait yapılar gibi daha birçok yapıya ev sahipliği yapıyor.

Bisiklet Sever Kopenhaglılar

Şehrin simgesi nedir diye soracak olursanız bence bisiklet!

Bir kere insanlar ulaşım aracı olarak bisiklet kullanıyorlar. Danimarka, dünyada en bisiklet sever ülke ve her gün 1.5 milyon kilometre yol Kopenhaglı bisiklet sürücüleri tarafından arşınlanıyor. Nüfusun %40’ı ulaşım aracı olarak bisikleti tercih ediyor. İnsanlar çocuklarını okula, kreşe bisikletle götürüyor. Kadınlar mini elbiseleri ve topuklu ayakkabıları ile gece kulübüne bisikletle gidiyor. İnsanlar takım elbiseleri ile yani en kurumsal halleri ile bisiklete biniyor ve işine gidiyor. Sanılanın aksine Amsterdam değil Kopenhag dünyada en çok bisikletlinin olduğu şehir. Bu yüzden sağlıklılar, bu yüzden hava kirliliği yok, bu yüzden sinir strese sokan trafikleri yok, benzine para harcamıyorlar ve böylelikle ulaşım giderleri de yok.

Şehrin ilk bisiklet yolu 1892 yılında yapılıyor. Başlangıçta şehirde toplamda 2500 bisikletli varmış ve 17 yıl sonra bisikletli nüfus 80.00 kişiye ulaşıyor ve daha o dönemlerde Kopenhag dünyanın en çok bisiklet kullanılan şehriymiş. 1970’li yıllarda Danimarka’da enerji krizi yaşanıyor ve çevreyi daha temiz tutmak adına Danimarka hükümeti insanları araçsız Pazar etkinliği yaratmaya zorluyor. İnsanlar Pazar günleri araçsız dışarı çıkmaya başlıyorlar ve görüyorlar ki yaşamları daha kaliteli ve daha sağlıklı bir hale geliyor. Böylelikle araçsız Pazar günleri yerini araçsız haftanın günlerine bırakıyor.

Günümüzde hayatını bisiklet kullanarak yaşayan insanlar, araba kullanıcılarına göre kendilerini %90 daha güvende hissediyormuş. Her kafenin, her restoranın, her maketin önünde bisiklet park platformları var. Şehirde araba parkından daha fazla bisiklet park alanları var. Biz ise hala arabanın arkasına bisikleti koyup tek bisiklet yolu olan sahile gidiyoruz. Sonra bisiklet yolunda yürüyen insanlarla kavga etmeden, başımıza bir şey gelmeden bisiklet binmeye çalışıyoruz.  Arabanın içindeyken bile diz üstüne çıkan eteğine bakılırken bisikletle trafiğe çıkmaktan bahsetmek istemiyorum bile…

Küçük Deniz Kızı Heykeli (The Little Mermaid)

1 metre 25 santimetre uzunluğunda, 175 kilo bir kayanın üzerinde oturan bronzdan yapılmış bir heykel Küçük Deniz Kızı Heykeli. Kopenhag ile ilgili okuduğunuz her şeyde şehrin 1913 yılından beri en çok ziyaret edilen turistik objesi olduğu yazıyor. Aslında biz bu heykeli görmeyi es geçmeyi düşünüyorduk fakat yolumuzun üstünde olduğu için gidelim dedik. İyi ki gitmişiz zira Kastellet’i de böylelikle keşfetmiş olduk.

Bu heykelin ilginç olan kısmı ise tarihçesi. Bunun için ziyaret edebilirsiniz :) Carlsberg’in oğlu Carl Jacobsen 1909 yılında Büyük Kopenhag Tiyatrosu’nda bir bale izliyor ve balede deniz kızı rolüne bürünen balerin Ellen Price’tan o kadar çok etkileniyor ki bir heykel yaptırmaya karar veriyor ve balerinden bu heykele model olmasını istiyor. Balerin Ellen model olmayı kabul ediyor fakat tek bir şartla! Deniz Kızı heykeli çıplak olacağından heykelin sadece baş kısmının modeli olabileceğini söylüyor. Heykelin çıplak bedeni ise heykeltıraşın eşine ait. Türkan Şoray kuralları Danimarka’da! :)

Tuhaf olan ise bu heykelin dikildiği ilk günden bu yana sürekli tahribata uğraması! Heykelin önce kafası sonra kolu kesiliyor fakat ertesi gün kolunu kesen kişiler teslim oluyor. Heykelin başından aşağı beyaz boya dökülüyor vs ama en ilginci 2004 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylığını protesto etmek için Küçük Deniz Kızı Heykeline kara çarşaf giydiriliyor…

Kopenhaglılar tarafından bir türlü kabul görmeyen bu Küçük Deniz Kızı Heykeli ile fotoğraf çektirip anılarımıza ekliyor ve bir sonraki durağımız Botanik Parka doğru yürüyoruz.

Botanik Park

Tren istasyonlarını nasıl seviyorsam botanik bahçelerini de o kadar seviyorum :) Gittiğim şehirlerde eğer botanik park varsa mutlaka gidilecek yerler listeme ekliyorum. Fas seyahatimde gittiğim Yves Saint Laurent Botanik Bahçesi hala hatırımda! Kopenhag’ta sadece bir gününüz var ve ne yapmalıyım derseniz mesela mutlaka bu Botanik Parkı görmelisiniz.

Giriş ücretsiz. Böyle bir cenneti insanların ziyaretine ücretsiz bir şekilde açmışlar. İnanılmaz! 1 Mayıs ile 30 Eylül arasında her gün 08:30-18:00 arası açık. 1 Ekim ile 30 Nisan arasında ise her gün 08:30-16:00 arasında burayı ziyaret edebilirsiniz.

Botanik Park aslında Kopenhag Üniversitesine ait. 10 hektar büyüklüğünde ve 1600 yılında bulunuyor ve 1870 yılında günümüzdeki halini alıyor. 13.000 çeşit bitkinin bulunduğu bu botanik park aynı zamanda Danimarka Natural Museum’ın bir parçası.

Kopenhag Botanik Parkı’nın en etkileyici kısmı ise içindeki 27 “Glasshouse” yani camdan yapılar. En görkemlisi 3000 metrekare büyüklüğündeki 1874 yılında yapılmış sera. Seranın içi sıcak ve nemli. Her ne kadar haritada kuzeyde olsak da seranın içi egzotik bitki ve ağaçlarla doluydu.

Bazı bitkilerin üzerinde yüz yıllık olduğu yazıyordu ve 16 metre uzunluğunda palmiyelerin bolca bulunduğu bu seranın içinde iki tane spiral bir şekilde yukarı doğru uzanan beyaz ferforje merdivenler vardı. Merdivenlerden bu cam seranın en tepesine çıkılabiliyordu. Merdivenleri pıtır pıtır büyük heyecanla çıkıp bu camdan eve tepeden bakmak inanın çok keyifliydi. Beyaz ve yeşilin her tonu içeriye hakimdi ve ortam inanılmaz tropikaldi. Kopenhag’a gidip bu Botanik Parkı görmeden gelmeyin lütfen :)

Rosenborg Castle

Rosenborg Kalesi ile Botanik Bahçesi karşılıklı. Bu kadar yakınken Rosenborg Kalesi’ni görmeden olmaz dedik ve bahçesinden içeriye girdik. O sırada asker değişimine denk geldik ve izlemeye başladık. Askerler yer değişim seremonisini gerçekleştirirken keskin bir alarm çaldı. Burası Danimarka Kraliyet Ailesi’nin hazinesinin bulunduğu bir kale. Dolayısıyla bu alarm sesi tüm askerleri kapılara yönlendirdi ve kalenin kapıları kapandı. Kale içindeki herkes güvenlik görevlileri tarafından dışarıya çıkarıldı ve saniyeler sonra bahçeden içeri polisler girdi!

Aynen tahmin ettiğiniz gibi kalenin bahçesinde bir grup turist ve bir grup Kopenhaglı esir kalmıştık. Kopenhag’a 3 günlüğüne gelmiş bir gezgin olarak 1 dakika bile bizim için çok önemliydi ve biz koskoca Rosenborg Kalesinin bahçesinde esir kalmıştık. Askerler bir yandan koşuyor, polisler diğer yandan. Kıpırdamamız bile yasak. Bir adım atayım diyorum asker kıpırdatmıyor bile. Kim ne çaldıysa geri koysun ve lütfen çıkalım buradan diye diye yarım saat geçti. Sadece bir kapı açıldı ve koşa koşa çıktık. O gün orada ne oldu, o alarm niye çaldı bilmiyoruz. Biz Danimarka hazinesinin bulunduğu kalenin bahçesinde esir kaldık mı kaldık ben bunu çocuklarımıza anlatmak üzere buraya not ediyorum ve hemen kısacık bu kalenin tarihinden bahsetmek istiyorum.

Neredeyse tüm enfes yapıların yaratıcısı Christian VI. bu kaleyi 1606 yılında yazlık olarak yaptırıyor. Trajikomik yanı ise kale Frederik VI. Saltanatından sonra iki kere kullanılabiliyor ve ikisi de olaylı oluyor. Birinde büyük yangın çıkıyor diğerinde ise İngilizlerin saldırısına uğruyor. Bizim esir kalmamız tesadüf değil yani diyor ve Rosenborg Kalesi’nin yanı başındaki King’s Garden’a doğru yürüyoruz.

King’s Garden

King’s Garden aynı zamanda Rosenborg Garden Castle olarak da biliniyor ve Kopenhag’ın en eski ve en çok ziyaret edilen parkı.

Benden sık sık aynı şeyi duyuyor olabilirsiniz ama o kadar inandığım bir şey ki bu yüzden hep başıma geliyor diye düşünüyorum. Aslında çok basit bir şey. Ben doğaya müthiş hayranlık duyuyorum ve doğa ile ilgili karşıma çıkan fotoğraflara uzun uzun bakıyorum. Instagram’da Ahmet Erdem diye bir fotoğrafçıyı takip ediyorum ve çektiği doğa fotoğraflarına bayılıyorum. O fotoğrafların en ilgimi çeken kısmı ise simetrik ağaçlı yollar. Artık ne çok istediysem Kopenhag simetrik ağaçlı yollarla dolu ama King’s Garden simetrik ağaçlı yolların anası diyebilirim. Parktaki ağaçların hepsi birbirine simetrik ve ortaya çıkardığı görüntü enfes aynen Ahmet Erdem’in fotoğraflarındaki gibi :) Bence ben o fotoğraflara bakarken o kadar çok istedim ki öyle bir yerde olmayı Kopenhag’ta karşıma en güzel ağaçlı yollar çıkması da bundan diyorum :)

Nyhavn Liman Bölgesi

Güneşli bir Cumartesi günüydü ve Kopenhag sokakları kalabalıklaşmaya başlamıştı. Nyhavn, kanal kenarında rengarenk yapıların yan yana dizili olduğu bölgenin adı.

Google’a Kopenhag yazdığınızda karşınıza çıkaracağı görseller Nyhavn bölgesinden. Sokak sanatçıları çaldıkları şarkılarla Kopenhaglılara ve turistlere enfes bir gün yaşatıyordu. Burası Kopenhag’ın Bebek’i gibi. İnsanların yürüyüş yaptığı ve kanal boyunca kafe ve restoranların olduğu keyifli bir yer. Kibritçi Kız, Karlar Kraliçesi, Küçük Deniz Kızı, Uçan Sandık gibi masal kitaplarının yazarı Hans Christian Andersen 18 yıl boyunca Nyhavn’da yaşamış.

Nyhavn’ı Kopenhag’ta mutlaka görülecek yerler listenize ekleyebilirsiniz. Kanal boyunca yavaş yavaş, rengarenk yapıları izleyerek yürüyüş yaptıktan sonra hava kararmadan şehri bir de tepeden görelim dedik ve Christianborg Sarayı’na doğru yürüdük.

Christiansborg Palace

Gittiğim şehirde, şehri tepeden görebileceğim bir yer varsa oraya mutlaka gidiyorum ve şehre tepeden bakıyorum. Sağolsun sevgilim yürüyerek gezdiğimiz yerleri bir de tepeden gösteriyor bana. Zira bildiğiniz üzere benim yön duygum yok. Sağa dön denildiğinde bile sola dönebiliyorum!

Christiansborg Sarayı’na giriş ücretsiz ve merdivenle tırmanmanıza gerek yok asansörle çıkabiliyorsunuz. Hatta en üst katında bir de restoran varmış dilerseniz akşam yemeğini Kopenhag manzarası eşliğinde yiyebilirsiniz.

Christiansborg Sarayı, günümüzde Başbakanlık ofisi olarak kullanılıyor. Sarayın en tepesinden şehri izlemek çok kısa sürdü zira hava buz gibiydi ve yüksekte olmamız sebebiyle rüzgar feci esiyordu. O yüzden hızlı bir şekilde gezip aşağı indik.

Kanal Turu

Sanırım ilk kez kanal turu yaptım ve harikaydı! Evet hava buz gibiydi ama Kopenhag’ı Kopenhag yapan birçok yapıyı görme fırsatı yakaladım. Biz tahminimizden daha fazla yer gördüğümüz halde zamanımız kaldığı için “ee hadi bir de kanal turu yapalım” dedik ama mutlaka tavsiye ediyorum.

Christiansborg Sarayı’nın hemen karşısından ve Nyhavn Liman Bölgesi’nden kanal turuna katılabilirsiniz. 1 saat sürüyor ve fiyatı kişi başı 75 DKK. Biz kanal turunu Asyalı bir rehber ile yaptık. Kanal boyunca çok sayıda alçak köprü var ve botların tasarımı tamamen bu köprülere göre yapılmış.

Kanal Turu’nda Eski Sermaye Piyasası Binası, Nyhavn Liman Bölgesi, Opera Binası gibi birçok yeri kısa bir zaman içerisinde görmüş olduk. Bazı kişilerin köprüleri görmemesi ve oturmaması yüzünden zaman zaman atraksiyonlar yaşadık ama kimseye bir şey olmadan kanal turumuzu tamamladık.

Vesterbro & Frederiksborg Bölgeleri

Kanal turundan sonra hava artık kararmıştı akşam yemeğini City Hall Meydanı’ndaki bir İtalyan restoranında yedik ama pizzaları pek başarılı olmadığı için önermiyorum ve bahsetmiyorum :) Sonrasında yediklerimizi eritelim ve Kopenhag’ın diğer bölgelerini de görelim istedik ve Vesterbro & Frederiksborg Bölgelerini yürüyerek ikinci günümüzü tamamladık.

Frederiksborg bölgesine gidip yorulmayın zira çok sessiz ve yapılacak pek bir şey yok :)

Akşam eve vardığımızda Micki & Amanda evde yoktu ve evde yalnızdık. Bu durum bize biraz tuhaf geldi tabi :) Sonra şunu düşündük Micki & Amanda bizim evimizde kalıyor olsaydı acaba biz o günlerde eve geç gelir miydik :) Salondaki masaya geçip ikinci günün notlarını aldım ki blog yazarken kolaylık olsun. Notlarımı Tiger’dan aldığım renkli defterime yazdım ve şuanda Moda’da renkli defterimle son beş saattir blog yazıyorum :)

Biz böylece yıllar geçtikçe anılarımızı unutmayacağız ama umarım sizlere de ilham olabiliyorumdur.

Kopenhag bitmedi, aslında Christiania özerk bölgesini de gezdik fakat onu ayrı bir yazıda yazmak istiyorum zira Christianialılar kendlerini Kopenhag’tan ayırıyorlar ve bu bölgeyi özerk bölge olarak ilan ediyorlar. Bir sonraki yazım; Christiania!

Dünya benim evim’i facebooktan ve instagramdan takip edebilirsiniz :)

Bu seyahatin ilk yazısı Kopenhag Gezi Rehberi için tıklayınız.

Christiania: Düzenin İçindeki Düzensizlik yazım için tıklayınız.

Bu seyahatin son yazısı Frederiksborg Kalesi yazım için tıklayınız.

BisikletBisikletSeverKopenhaglılarBotanikparkChristiansborgPalaceDanimarkaFrederiksborgKastelletKing'sGardenkopenhagKopenhagGeziRehberiKopenhagKanalTuruKopenhagtaGörülecekYerlerKüçükDenizKızıHeykeliLittleMermaidNyhavnOriginalCafeRosenborgKalesiVesterbro
Comments (0)
Add Comment