Hayatta Hiçbir Şey Tesadüf Değil

Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını öğreneli neredeyse bir yıl oldu ve bu farkındalığı kazandığım zamandan bu yana birçok kez hayat bana örnekler gösterdi ve iki gün önce Partick & Jeniffer isimli Güney Afrikalı dostlarımızla tanışmamız da tesadüf değildi…

Akşam yemeği…

Andrew, evinden ayrılırken bize bazı restoranlarda geçerli olan kuponlardan verdi. Bu kuponlardan biri de Camps Bay’deki Blues Restorandı. O akşam akşam yemeğini nerede yesek diye konuşurken benim ağzımdan Camps Bay çıktı ama aslında burası şehrin en ünlü plajlarından biri. Akşam güneş batarken güzel olacağını düşündüğümden oraya gitmek istedim. Hem gitmişken Andrew’in bize verdiği kuponu da kullanmış oluruz diye düşündüm. O akşam yemek planımızı birkaç kere değiştirsek de akşam yemeği için Camps Bay’e gittik.

Gün batarken…

Güneş tam batmak üzereyken yakaladık onu. Akşam saat 8’e doğru geliyordu fakat plaj hala çocuklarla doluydu. Afrika’da plajlara en çok çocuklar yakışıyor zaten. Hava aşırı rüzgârlı olduğundan kum ve okyanus birbirine karışıyor ve ortalığı bir sis kaplıyordu. Bir grup kızlı arkadaş grubu geleneksek Afrika şarkıları ile güneş batarken dans ediyordu. İçimde müthiş bir huzur ve mutlulukla ben de kendimi o ana bıraktım…

Blues Restoran- Camps Bay

Blues Restoran, Andrew’in dediği gibi harika görünüyordu. Cape Town’da zaten nereye giderseniz gidin yemekler şahane ama Blues Restoranın Camps Bay’e bakan balkonları harikaydı. Merdivenleri çıkarken hemen aşağıda kalan restoran çekti dikkatimi. Bi’ duraklayınca Cemal “istersen buraya oturalım, bu kuponu kullanmak zorunda değiliz” dedi ama ben bi’ yukarı çıkalım, bakalım deyince bir üst kattaki Blues Restorana gittik fakat tüm masalar rezerve edilmişti ve bizim rezervasyonumuz yoktu. Bu tip durumlarda biraz üzülüyorum ama bu sefer içimden bir ses “bunun mutlaka bir sebebi olmalı” dedi ve aşağıya indik.

Zenzero Restoran- Cape Town

Biraz önce merdivenlerden çıkarken gördüğüm Zenzero Restorana gitmeye karar verdik ama kapının önünde en az 10 kişilik bir sıra var. Ben genel olarak sıra beklemekten hoşlanmıyorum özellikle yemek sırası beklemekten hiç hoşlanmıyorum. Elbet boş masası olan başka bir yer vardır diye düşünüyorum ama o gece o sırayı beklemeyi tercih ettim. Sıra bize geldiğinde boş masası olmadığını ama bi’ 20-25 dakika beklersek bize masa ayarlayabileceğini söyleyince teşekkür edip dışarı çıktık. Giriş-çıkış kapısının önünde ne yapalım diye konuşurken ben girişin hemen yanında oturan adamla göz göze geldim. Tam o sırada adam bir arkadaki dört kişilik masada oturan iki adamı kendi masasına geçmesini rica etti ve bizi içeri çağırdı. Ben o an tamamen şok oldum. Çünkü adam masada tek başına değildi. Bir kız vardı ve yemeklerini bitirmiş tatlı faslına geçmişlerdi. Keyiflerini bozduğumu ve onları rahatsız ettiğimizi düşünsem de bu inanılmaz nazik davranış karşısından sürekli teşekkür etmekten başka bir şey yapamadım ve masaya oturduk.

Patrick & Jeniffer

Nerelisiniz ile başlayan sohbet o gece bir dostluğa dönüştü. Onlar tatlı ve kahvelerini içerken biz yemek siparişi verdik ve birlikte harika bir akşam geçirdik. Bol bol sohbet ettik ve bol bol güldük. Patrick de Jeniffer da Güney Afrikalı. O gece Jeniffer’a hayatında ilk defa öğreneceği bi şey öğrettim. İstanbul’un hem Avrupa hem de Asya kıtasında olduğunu öğrenince çok şaşırdı. Sonra konu elbette siyasete geldi. Nelson Mandela’yı, mevcut sistemi, siyah-beyaz ayrımcılığının tarihini konuşurken Patrick, Türkiye’nin mevcut durumunu anlatmaya başladı. Tırları, gazetecileri, petrol satışını ve Rus uçağının düşürülmesini… Tüm bunları Güney Afrikalı birinden duymak beni oldukça şaşırttı. Sonra bizim seyahat tutkumuzdan, nereleri gezdiğimizden ve nereleri gezmeyi planladığımızdan konuştuk…

İstanbul’dan uçakla 12 saat uzaklıktaki bir coğrafyada, okyanus kenarında bir restoranda bir mele bir beyaz Güney Afrikalı ile birlikte onların davet ettiği bir masada kahkahalar eşliğinde sohbet ediyordum ve bu insanları tanıyalı henüz birkaç saat olmuştu. Seyahat etmek sadece müze gezmek, tarihi yerleri, en güzel plajları gezmek demek değil seyahat etmek işte böyle bir şey. Bir anda hayatına bambaşka kültürlerden iki insanın girmesi demek.

O gece çok uzun sohbetten sonra telefonlarımızı aldık ve tekrar görüşmek üzere sözleştik ve Patrick o gece tüm ısrarlarımıza rağmen tüm hesabı kendisi ödedi.

Patrick’den gelen mesaj

Ertesi sabah Patrick’ten yüz gülümseten bir mesaj aldım. Harika bir teklifi vardı. Lion’s Head’e tırmanıp güneşin batışını izlemek, yaklaşık 1,5 saat kadar Lion’s Head’in zirvesinde oturup sohbet etmek ve dolunayı beklemek ve ay ışığını izlemek ve gece karanlığında aşağı inmek…

Lion’s Head’e gün batımı için gitmek planlarımda vardı fakat ay ışığını izlemek ve gece kayalardan sürüne sürüne inmek planlarımda yoktu. Bu fırsatı kaçıracak değildim. Hemen mesaj attım ve geliyoruz dedim. İnanılmaz mutlu oldu ve dün akşam bizi evden taksi ile aldı.

Lion’s Head tırmanışı, gün batımı, dolunay ve iniş

Jeniffer’ın dersi olduğu için bize katılamadı ama Patrick’in arkadaşı Lisa’da bize katıldı. Lion’s Head için yürümeye yine harika sohbet eşliğinde başladık. Cape Town tarihini, burada yaşayan ilk insanları, o insanlara neler yapıldığını her şeyi konuştuk. Patrick gibi son derece bilgili ve buranın yerlisi birinden bu bilgileri edinmek inanılmaz bir deneyim.

Yarım saat böyle gitti. Fakat sonrasında kayalıklar başladı çünkü Lion’s Head tamamen kayalıktan oluşan bir tepe. İlk başlarda biraz zorlansam da tırmandıkça arkamda yükselen manzara nefes kesiciydi. Kayalıklardan çıkarak güneşin batımını yakaladığımız ilk yerde oturduk ve o harika anın keyfini çıkardık. Hava renkten renge girerken yukarıdan dalgaları izlemek unutulmaz bir deneyimdi ama asıl unutulmaz deneyim daha yolun yarısında olduğumuzu örenince başladı. Buradan sonrası tamamen kayalık ve yukarı doğru çıktıkça incelen bir yol var… Zirveye tırmanmamız 1,5 saatten fazla sürdü. Lisa, yanında meyve ve sandviç getirmişti, oturup onları yerken hem de sohbetimize devam ettik. Konuştukça ve paylaştıkça birbirimize daha çok yakın hissettik kendimizi. Patrick sanki dün tanıştığım biri değil, uzun zamandır tanıdığım biri gibiydi…

Saat ilerliyordu ve biz bulutlarla aynı hizadaydık. Karşımızda duran Masa Dağından aşağı doğru dökülüyormuş gibi duran bulutlara ve önümde uzanıp giden ve renkten renge giren gökyüzüne baktığımda içimden geçirdiğim cümleyi Patrick yüksek sesle söylüyordu. “İnsanoğlu olarak küçücük varlıklarız, doğa inanılmaz, doğa kocaman, doğa bizden çok çok çok büyük ve bunun farkına vardığımız anlar işte bu anlar”…

Artık şaşırmıyorum çünkü Patrick de ben de biliyoruz ki bizi birbirimize çeken şey evrene yaydığımız, aynı frekanstaki enerjimizdi…

O geceyi hayatımda asla unutulmayacaklar çekmeceme kaldırdım. Çünkü o gece ilk kez bir yere tırmandım, ilk kez dolunayı ve onun ışığını izlemeyi bekledim. İlk kez ayağımın altından kayacakmış gibi duran kayalıklarda sürünerek 2 saatte aşağı indim…

O akşam Patrick’i tanımasaydım bu deneyimi yaşayamayacaktım…

Gece eve geldiğimde içimde müthiş bir gurur ve huzurla, yüzümde tebessümle uykuya daldım…

Hayat sana teşekkür ederim…

P.S: Patrick, beyaz bir Güney Afrikalı. 58 yaşında. Cape Town’da doğmuş ve burada büyümüş. Babası İngiliz, annesi Svaziland’lı. Babası Güney Afrika’ya Filarmoni Orkestrasında çalmak için gelmiş. Kendisi de müzisyen ve dansçı. Cape Town Devlet Tiyatro ve Opera bölümünde Opera Şefi olarak 27 yıl boyunca çalışmış ve emekli olduktan sonra hayali olan Tango dansına başlamış. Şimdi kızının dans okulunda eğitmenlik yapıyor…

Jeniffer ise melez bir Güney Afrikalı. Lion’s Head’e tırmanışımızda gelemediği için çok uzun sohbet etme şansımız olmadı ama Çalışma Psikolojisi okumuş. Hayali ise Yoga eğitmenliği ve şimdi onunla ilgileniyor. Jeniffer’in kökeni Cape Town’da bulunan ilk insanlara dayanıyor.

Lisa ise gazeteci ve kitap yazarı. Hem bilim kurgu hem de çocuk hikâyeleri yazıyor. Lisa’dan ilham almamak mümkün değil çünkü çocukken iki dizinden geçirdiği çok büyük bir ameliyata rağmen Lion’s Haed’e bizimle tırmandı ve 50 yaşında.

Cuma akşamı hep birlikte Thai Restoranına gitmek üzere sözleştik…

Çok mutluyum ve çok şanslıyım. Fakat şansımı yaratan ise yine benim.

Sevgiler

cape townguney-afrikayol-hikayeleri
Comments (8)
Add Comment
  • playinduo

    Şansını yaratan tabi ki de sensin ve senin o mükemmel enerjin. En çok blog’daki bu kısıma bayıldım desem yalan olmaz. Yaşanmışlıklar, değerli hikayeler ve bize kattıkları..geriye kalanlar işte bunlar.

    • dunyaben

      Canıııım, çok sevindim beğenmene <3

  • Çağla

    Evrene yaydığınız enerji ile hayatınız o kadar renkli ve güzel ki, tüm negatif enerjileri bile sihirli bir değnek ile sanki yok edebiliyorsunuz bu inanılmaz? Yüzünüzden okunan o pozitif enerji size ap ayrı bi güzellik katıyor hep mutlu ve sevdikleriniz ile olmak dileğiyle. Sevgiler?

    • dunyaben

      Güney Afrika’dan bu sabah döndüm. Şuan öyle üzgün öyle mutsuzdum ki… Dedim ki bi’ blogu açayın orada beni mutlu edecek bir mesaj elbet vardır. Gözlerimi kocaman açarak okudum yorumunu. Çok mutlu oldum. Pozitif enerjinin farkında olan birinden böyle bir mesaj almak çok mutluluk verici.

  • ibrahim güleç

    Merhaba; sizi tesadüfen instagramda Warwick şaraplarının sayfasında tanıdım. Cape Town fotoğraflarınıza bayıldım ve sizi takip etmeye başladım. Ve bu siteyi keşfettim. Lion’s Head’e yaptığınız gezi ve kurduğunuz dostluklar çok hoşuma gitti. Elinize, kaleminize sağlık.

    • dunyaben

      Merhaba, Bu ne güzel bir tesadüf böyle. Warwick şarapları enfesti :) Cape Town ise hayatımın seyahatiydi diyebilirim. Kurduğum dostluklar ve tanıştığım harika insanlar aslında seyahatimi unutulmaz kılan. Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için, sevgiler.

  • hakan

    yazım diliniz çok güzel. Canlı . detaylı. Bende tek başıma gitmiştim cape town’a. 25 gün kalmıştım. gerçekten güzel şehir. İnsanı da sıcak kanlı.yazınızı okuyunca tekrar gitmiş gibi oldum. yemekleri gerçekten güzel. sahtecilik yok. fiyatlar makul. Table mountain zirvesinde restoranda bile çok kaliteli çok makul fiyata yemek yiyebiliyorsunuz. ama tehlikeli şehir. Her köşe başında güvenlik görevlisi. bir tehlikeli durum la da karşılaşmıştım. ama sezgimle tehlikeyi savuşturdum. Dikkatli olunması gereken yer. ama tehlikesine ragmen kesinlikle gidilmesi gereken bir yer..

    • Dünya BenimEvim

      Çok teşekkür ederim. Ne zaman gitmiştiniz Cape Town’a? Ben 2 hafta boyunca tehlikeli hiçbir durumla karşılaşmadım. Bu zamana kadar gördüğüm en harika şehir Cape Town oldu. Sevgiler.