Geçtiğimiz hafta itibariyle Melbourne’a taşınalı tam 2 ay oldu. Bu 2 ayı tek bir cümlede anlatmam gerekseydi birlikte bir rüyayı yaşıyoruz derdim.
Uzun zamandır hayalini kurduğumuz şey gerçekleşmişti. Bu durumun verdiği hazzı bir kenara koyarsak her şeyi yeniden kuracağımız bir hayata “merhaba” dedik. Ertesi gün uzun zamandan sonra kahvaltıda gördüğümüz sucuklu yumurtaya rağmen ikimiz de şaşkın ördek yavrusu gibiydik. Her şey ama her şey yaşadığımız şehirdekinden çok farklıydı.
Bugün günlerden ne? Orada şimdi saat kaç?
İstanbul ve Melbourne arasında kış mevsiminde 7 saat, yaz mevsiminde ise 9 saat fark var. İstanbul’dayken “Neyse ya o kadar da çok değilmiş” diyordum fakat 2 ay geçmesine rağmen bu saat farkına hala alışamadım. Jetlag’tan dolayı ilk iki hafta uyku düzenim bozuldu. Geceleri uykuya dalmakta çok zorluk çektim. Hadi bi şekilde uyudum diyelim, bu seferde sabahın 5’inde uyanmaya başladım. Normalde hafta sonu bile sabah 8’de uyanırken burada 11’i gördüğüm zaman bile oldu ki hayatımda en son ne zaman 11’de uyandığımı hatırlamıyorum. Avustralya seyahati ile hayatımda ilk kez jetlag nasıl bir şey deneyimledim ve hiç sevmedim.
1 hafta geçtikten sonra jetlag geçti fakat bu sefer de zihnim saat farkına alışamadı. 2-3 hafta öncesine kadar telefon saatim hala TR saatine göreydi. Çok uzun süre Melbourne’da o an saat kaç ve tarih ne bilmiyordum. Zaman kavramım alt üst oldu. Mesela bedenim sabah güne uyanıyor. Fakat zihnim sürekli “onlar daha uyanmadı” diyordu. Onlar siz oluyorsunuz tabii :) Ben Melbourne’da 8.30’da güne başlarken İstanbul’da gece saat 1.30 oluyor. Siz tam güne başlarken burada hava kararmaya ve gün bitmeye başlıyor. Saat farkı konusu çok basit gibi dursa da beni psikolojik olarak etkiledi. Kendimi sürekli sizi bekliyormuşum gibi hissediyorum. Örneğin sabah uyandığımda babamın aramış olduğunu görüyorum ama benim onu aramam için akşam olmasını bekliyorum. Akşam olunca bazen aramayı unutuyorum ve sadece telefonla konuşabilmek için bile günlerce beklemiş oluyorum.
2 aydan sonra artık saat kaç bilsem de günlerden ne, tarih ne oldu hala bilmiyorum :)
Böyle kış mevsimine canım feda :)
Avustralya Güney Yarım Küre’de olduğu için siz şuanda yaz mevsimini yaşarken biz burada kış mevsimini yaşıyoruz. İlkokuldan itibaren öğrendiğim her şey yerle bir oldu :) Mayıs ayı burada sonbahar mevsimi olmasına rağmen hava gerçekten çok güzeldi. Doğanın renkleri sonbahar olsa da hava sıcaklığı 16-22 derece civarındaydı ve hayatımızda ilk defa Mayıs ayında sonbahar mevsimini yaşamaktan çok keyif aldık. Haziran ayı itibariyle ise Melbourne kış mevsimine girdi :) Kendimizi iki kere kış mevsimini yaşamaya zaten hazırlamıştık. O yüzden havaların soğuması motivasyonumuzu hiç bozmadı. Üstelik tüm sosyal medya hesaplarım yaz mevsimini yaşayıp, esmiyooooor derken :) Kış mevsiminin 1 ayını geride bıraktık bile. Melbourne’da kış mevsimi İstanbul’daki kış mevsimine gibi değil. Hava durumu genellikle 9-17 derece civarında ve güneş varken hava soğuk bile değil. Fakat güneş batmaya başlayıp, hava karardığında hava soğuyor. Yine de İstanbul’un sonbahar mevsimi gibi bir kış yaşadığımızı söyleyebilirim.
Melbourne’a taşınırken çok az eşyayla geldiğimiz için yanımda sadece kalın kabanım var. O kabanı İstanbul’da hava çılgınlar gibi soğukken giyiniyordum. Burada biraz fazla gelse de kıyafet masrafı çıkartmamak için yeni mont almıyorum. Yani üzerimde kocaman kaban görüp “Ay hava çok soğuk galiba” diye düşünüyorsanız o durum pek öyle değil :)
Gelelim Melbourne’ın 1 günde 4 mevsim ününe. Bu şehirle ilgili hangi dilde araştırma yaparsanız yapın listenin ilk başlarında havanın ne kadar değişken olduğunu okursunuz. 2 aydır bu şehirde yaşayan biri olarak bu ünün doğru olduğunu söyleyebilirim :) Bu şehirde bazen gerçekten 4 mevsim yaşanıyor. Örneğin ikinci günümüzde güneşli ve pırıl pırıl bir havaya uyanmıştık. Evden çıkıp, yoga stüdyosundaki workshop’a gittiğimde hava hala sıcacık ve gökyüzü masmaviydi. Dersten çıktığımda ise o masmavi gökyüzünden eser yoktu. İnanılmaz yağmur yağıyordu ve hava adeta kış mevsimi gibiydi. Melbourne’da yağmur yağdığı zaman bu şehir bana Londra gibi geliyor ve burada yaşamaktan çok büyük keyif alıyorum.
Mevsim konusunu toparlamak gerekirse bu şehirde güne yağmurla ve gri bi gökyüzü ile uyanıp, bir saat sonra güneşi iliklerinize kadar hissedip, öğleden sonrayı şiddetli rüzgar ile geçirip, akşamı ılık bir yaz akşamı gibi yaşayabilirsiniz :) Havanın bu kadar değişken olması bizi hiç zorlamadı. Yanımızda yağmurluk veya şemsiye taşıdığımız için Melbourne’nun bu değişken havası ile çok iyi anlaşıyoruz :)
Mevsim başlığı altında biraz da size buradaki gökyüzünü anlatmak istiyorum. İlk günden şu zamana kadar gökyüzü benim buradaki mutluluk kaynaklarımdan biri. Çünkü gökyüzü uzansam dokunacakmışım kadar yakın. Gökyüzüne bakmak için başımı kaldırmama gerek kalmıyor. Baktığım her yerde hep bana bakıyor gibi bulutlar. Burada yapılar yüksek inşaa edilmiyor. CBD (şehir merkezi) dışında yüksek bina çok az. Sanırım bu yüzden gökyüzü her yerden görünüyor. Bir de ay o kadar parlak ki bakarken adeta gözlerim kamaşıyor. Dediğim gibi gökyüzünün bana bu kadar yakın olması beni daha mutlu bir insan yapıyor.
Trafik mi? O da ne?
Melbourne’daki ana ulaşım aracı tramvay. Fakat tramvaya ek olarak metro, tren, otobüs ve bisiklet de diğer ulaşım araçları. Bir şehrin içinden nehir ve tramvay geçiyorsa o şehir bana adeta Avrupa’yı anımsatıyor :) Melbourne’da da aynı hisse kapıldım. İkinci günümüzde hemen kendimize birer Myki aldık. Myki tramvay, tren ve otobüs olmak üzere tüm ulaşım araçlarında geçerli olan bir kart. Adı çok minnoş değil mi? :) Eğer aylık yaparsak 150 dolardı. 2 saat içinde sınırsız kullanım ise 4,20 dolar. Biz ulaşım aracı olarak bisiklet kullanmayı istediğimiz için aylık doldurmak yerine içine birazcık para koymayı tercih ettik.
B e l l a’m
Melbourne’daki yeni yaşamımızın beni en çok heyecanlandıran yanlarından biri trafiksiz bir yaşamdı. Ulaşım aracı olarak bisiklet kullanmak sanırım birçoğumuzun hayalidir. Benim de hayalimdi. Bu yüzden hem bana hem de Cemal’e bisiklet aldık. Melbourne’daki 5. Günümüzde bebek mavisi renkli ve vintage bi bisikletim oldu. Adını Bella koydum. Bella’nın hikayesini ise beni yakından takip edenler biliyor ama kısaca anlatayım. Napoli’de bir akşam yemek yemek için salaş bi lokantaya gittik. İsim söyleyip sıramızı beklememiz gerekiyordu. Birkaç kere adımın Öznur olduğunu söylesem de İtalyan amca anlamadı ve deftere Bella yazdı :) Sıra bize gelince de Bellaa diye bağırdı. O günden sonra ben yurtdışında nerede rezervasyon yapsam adın ne sorusuna Bella diye yanıt verdim :) Bebek mavili minnoşuma da anısı var diye Bella ismini koydum :) Bella’yı soran çok oluyor. Ne kadara aldım, nerden aldım, İstanbul’da nerede bulunur… Bisikletimin markası Reid ve 250 dolara aldım. Önceliğim ikinci el bisiklet bulmaktı fakat bulduğum ikinci el bisikletlerin fiyatı 185-200 dolar arasında olunca 50 dolar daha fazla verip, hiç kullanılmamış bir bisiklet almak istedim.
O gün hayatımda ilk defa akşam saatlerinde kamyonların, tramvayın ve diğer araçların içinde bisiklet sürerek eve gittim. Kendimi hep güvende hissettim. Kıyaslama yapmak hiç doğru değil biliyorum ama ilk bir ay sürekli eski yaşantım ile yeni yaşantımı kıyaslarken buldum kendimi. İstanbul’da bisiklete binebilmek için bisikleti arabanın arkasına koyup, sahildeki bisiklet yoluna giderdik. 10 km yolu arabayla hava güzelse ve hafta sonuysa 1 saatte gider, bisiklet yolunda ağır ağır yürüyen insanlarla kavga edip, eve gelirdik. Melbourne’da bisikletle her yere gidebiliyorum. Üstelik bisiklete bineceğim için kıyafet seçmek zorunda da değilim. Mini eteğimi giyip, kaskımı takıp istediğim yere Bella ile gidebiliyorum. Ne bir laf, ne bir söz, ne de bir bakış… Markete, cafeye, kütüphaneye, müzeye yani nereye gidersem gideyim Bella bana en büyük arkadaş diyebilirim :) 1 günde bisiklet üzerinde 32 km yol yapmışlığım bile var. Haliyle bacak kaslarım adeta bi Cristiano Ronaldo :))
Yaşam yavaş ama zaman hızlı akıyor
Melbourne’a taşınmadan önce zamanı nasıl doldururuz acaba diye düşünüyorduk. Biz ikimiz de mezun olur olmaz -hatta ben henüz mezun olmadan- çalışma hayatına atıldık. İş değişikliklerinde bile birkaç gün ara verdik. Neredeyse 7 yıldır aralıksız çalışıyorum. Cemal de aynı şekilde. Bu yüzden ikimiz de hayatımızda ilk defa işsizdik. Hal böyle olunca gezmek, görmek dışında vakit nasıl geçer acaba diyorduk. Fakat buraya gelince gördük ki yaşam çok yavaş aksa da zaman hızlı geçiyor. Zamanın hızlı akmasının sebebi kış mevsiminden ötürü günlerin kısa olması aslında. Çünkü akşam saat 17:00’de hava kararıyor. Mesela ben Melbourne’a taşınalı 2 ay olduğuna hala inanamıyorum. Bazen geçen 2 ayı iyi değerlendirdin mi diye soruyorum kendime ve panikliyorum. Biliyorum ki paniklemeye gerek yok. Her şeye deneyim gözüyle bakıyorum.
Burada yaşam çok yavaş. Bu yavaşlığı her yerde hissedebiliyorum. Mesela market alışverişinde arkamızdaki kuyruk uzayıp gitmesine rağmen kimse kasiyere bizimle sohbet ettiği için kızmıyor, bağırmıyor, hakaret etmiyor. Belki 5 dakikada bitecek bi alışveriş 25-30 dakikada bitiyor. Yaya geçidinden geçerken mesela hiç koşmuyor insanlar. Son derece yavaş bir şekilde, eyvah ezilicem şimdi stresi yaşamadan hareket ediyorlar. Şehrin en kalabalık meydanında bile insanlar bir yere koşturmuyor. Kaostan çıkmış, her yere yetişmeye çalışan, koşturan zihnime bu şehir daha da yavaş geldi. Fakat adapte olmakta hiç zorlanmadım. Hatta yavaş hareket etmekten çok büyük keyif alıyorum. Mesela yaya geçidinden geçerken arabanın içindekilere bakıp gülümsüyorum, el sallıyorum ve onlar da bana gülümsüyor. Yavaş yaşamı deneyimlemek için seyahat ederken şuanda hayatımın bu yavaşlıkta olması diğer mutluluk kaynaklarımdan biri. Çünkü anda kalabilmek için uğraşmadan gerçekten o an bana ne sunuyorsa onu yaşıyorum. Her günün hakkını veriyorum bence :) Bir anda birçok şeyi yapmak yerine tek bi şey yapıyorum.
Sanki 2 haftalığına tatile geldim hissi
Sanırım yaklaşık 1,5 ay boyunca kendimi Avustralya’ya 2 haftalığına tatile gelmiş gibi hissettim. Hiçbir şekilde bir aidiyet kuramadım. Mesela güne “Bugün nereleri gezelim?” diye başlıyordum :) Nehir kenarında yürüyüşe çıktığımız zamanlar “Öznur, buraya istediğin zaman gelip, koşabilirsin, gün batımını izleyebilirsin, sadece oturabilir hatta siyah kuğuları besleyebilirsin.” diyordum. İlk başlarda böyle bi “Eyvah zaman geçiyor daha görmediğim çok şey var” düşüncesi ile geziniyordum :) Çok uzun süre ikimiz de kendimizi 2 haftalığına tatile gelmişiz gibi hissettik. Bu tatil havasından tam olarak ev-iş arama ve görüşmelere gitmemizle çıktık diyebilirim. Gerçi hala TAM olarak bu tatil havasından çıktığımızı söyleyemeyeceğim ama ilk zamanlara göre yine de bayağı iyi durumdayız. Bu hissin en mutluluk veren tarafı ise kendime “Tatile değil, yaşamaya geldin.” dediğim anlar :) Bir de hayatımızda ilk defa bilmediğimiz bir şehirde haritasız geziyoruz. Gerçi city’ye ilk gittiğimiz gün bi turist info’ya gidip, harita almıştık. Hahahaha alışkanlık işte! Ve başka bir ülkede yeniden bir yaşama başlamak alışkanlıklarınızı altüst etme konusunda inanılmaz etkili :) Bence bizim bilinçaltı, beyin, zihin hepsi şokta! :)
Adeta bir bebek gibi
Bizim için her şey yeni. 28 yaşında hayata yeniden doğmuş gibi hissediyorum. Bir bebek gibi meraklı, heyecanlı ve sabırsızım :) Toplu taşıma kullandığım zaman cam kenarına oturup, geçtiğim yolları izliyorum. Evlerin mimarisi mesela kalbimi pıt pıt hızlı attırıyor. Gökyüzünün rengi, hayatımda ilk kez gördüğüm bitkiler, çiçekler, kuşlar… Sanki ağaçlardan, gökyüzünden, ışıktan sevgi fışkırıyor. Etrafımdaki her şeyde sevgiyi algılıyorum. Dünyaya adeta farklı gözlerle bakıyorum.
Mesela her şeye bir bebek gibi yaklaşıyorum. Markete giderken ağaçta gördüğüm papağan karşısında gözlerimi kocaman açıp şaşkınlıkla onu izliyorum. Kış mevsimine rağmen şort ve parmak arası terlikle gezen insanları görünce “üşümüyor mu acaba?” düşüncesi artık yerini yargılamamaya bıraktı. Çünkü bu ülkede birinin dış görünüşü gerçekten kimsenin umurunda olmuyor. Musluktan su içebileceğimi öğrendiğimde şaşırıyorum. Bazen markete gidip saatlerce marketi gezip, ürünleri inceliyorum :)
Her gün mutlaka yeni bir şey öğreniyorum, duyuyorum, deneyimliyorum. İnanın 2 ayda bile kendimi değişmiş hissediyorum. Mesela rutin ne unuttum. Bi rutinim yok. Hatta kelime dağarcığımdan çıkmış gibi hissediyorum. Onun yerini heyecan aldı. Her gün heyecanlı. Burada gerçekten HER GÜN YENİ BİR GÜN.
Banka hesabı açmak hiç bu kadar kolay olmamıştı!
Melbourne’a taşındıktan bi 10 gün sonra banka hesabı açmak için ülkenin en büyük bankalarından biri olan Commonwealth Bank’in en işlek şubelerinden birine gittik. Bizi Asyalı minnoşlar minnoşu bi kız karşıladı ve nasıl yardımcı olabilirim diye sordu. Banka hesabı açmak istediğimizi söyleyince hiç numara vs almadan bizi bi kübiğe aldı ve vize tipimizi sorduktan sonra internetten online bi şekilde başvuruyu aldı. Banka hesabı açmak 15 dakikadan uzun sürmedi. Fakat işlemin kısa sürmesine ek olarak beni en çok şaşırtan şey bankada çalan müziklerdi :) Sia-Cheap Thrills çalarken kalkıp dans etmek falan istedim. Bu kadar kurumsal bir yerde bile böyle rahatlık çok hoşuma gitti. Bir de bankacı kızla işlemleri yaparken iki arkadaş gibi sohbet ettik.
Normalde bu paperwork işleri çok sıkıcıdır ve sürekli bi sorun çıkar ya hani. Burada aksine bayağı kısa sürüyor ve sıfır stres :) Bi tek şaşırtan şey kimlik doğrulama sistemi. 100 puanı tamamlamak gerekiyor. Yani bak bu benim pasaportum her şey orada yazıyor demek yeterli değil. Fakat zaten bu sistem ülkenin posta ofisinde bile geçerli olduğu için biz de yanımızda gerekli evrakları taşıyoruz.
Bu paperwork işlerinden biri de Türk Konsolosluğu’na gidip ikametgahımızı Melbourne’a almaktı. Aynı gün konsolosluğa da gittik. Kapıdaki görevli bu işlem için saat çoktan geçti dedi ama bizi yine de içeri aldı. İçerde veznedeki kadın oflayarak yanımıza geldi ve şuanda yapamam yarın gelin dedi. Birazcık uzaktan geldik vs dedikten sonra OK yaparım ama SİSTEM ÇALIŞIRSA dedi ahhahahahhaha! Hayatımda ilk kez konsolosluğun o ülkenin toprağı olduğunu GERÇEKTEN deneyimledim :)) Neyse sistem çalıştı da ikametgahımızı Melbourne’a alabildik :)
Bu evlerde kimse yaşamıyor mu?
Melbourne’daki evler Amerikan filmlerindeki evler gibi. Kocaman ve bahçeli. 2 ay olmasına rağmen hala evleri gördükçe aklımı kaybedecek gibi oluyorum. Çoğunun bahçesinde daha önce görmediğim bitkilerin yanı sıra limon, mandalina ve zeytin ağaçları var. Gördüğüm her ev için “Keşke burada yaşasam” diye geçiriyorum içimden :) Çünkü bu evler ve evlerin olduğu sokaklar o kadar o kadar sakinki adeta o sokakta hiçkimse yaşamıyormuş gibi. Üstelik sadece akşamları değil günün her saati sakin. Hiçbir hareket yok. Bazen akşam saatlerinde yürüyüşe çıktığımda ya da eve döndüğümde bi ışık falan oluyor “Aaa yaşam var galiba” diye düşünüyorum. Bu durumu Neşe’ye sorduğumda insanların işten sonra eve gelip, daha çok bireysel olarak zaman geçirdiğini söyledi.
Bir de bu sakinliğin şöyle bir etkisi var ki ben sürekli akşam saat 6’da gece 12 gibi hissediyorum. Şehir merkezi bile o kadar sakin ki kaosa alışmış bünyeme bu sakinlik fazla geliyor bazen. Fakat sonra bi bakıyorum biri story’den gece 1’de trafik videosu paylaşmış, işte o zaman diyorum ki “ayyy canım sakinliğim yerim seni yerim” :)
Sevgilim okullu oldu ya!
Biz Cemal’in okulu başlamadan 1 ay önce gelip, biraz birlikte vakit geçirmek ve yeni hayatımıza birlikte adapte olmak istedik. Dolayısıyla ilk 1 ay hep birlikte plan yaptık. Fakat Haziran’ın 13’ünden itibaren sevgilim okullu oldu :) 33 yaşında yeniden okula dönmek nasıl diye sorduğumda okulundan çok memnun olduğu ve yeni arkadaşlıklar kurduğu için keyif aldığını söylüyor. Ona inanıyorum :) Tabii Cemal okullu olunca ben kaldım tek başıma. Sanki şikayet ediyormuşum gibi oldu ama hiç şikayetçi değilim. Tek başıma çılgınlar gibi planlar yapıp, çok da keyif alıyorum. Fakat bu kısımda aslında büyük bi sorunumuz vardı. Benim yön duygumun zayıf hatta çok zayıf olması başıma öyle dertler açtı ki bi an ben bu şehirde tek başıma ne yapacağım diye düşünmedim değil :) Bu konu başlı başına bi yazı konusu olduğu için burada kesiyorum :)
Avustralya hani çok uzaktı?
Bi şey dicem! Eee hani Avustralya çok uzaktı??? Ya aylardır kendimi hiçbir şekilde uzakta hissetmiyorum. Hayatımdaki bunca yeniliğe rağmen, siz yaz yaşarken ben kış yaşamama rağmen, siz uyurken ben sabah kahvaltısı yapmama rağmen kendimi hiçbir şekilde uzakta hissetmiyorum. Yıl olmuş 2017! Evrenin titreşimlerle dolu olduğu da kanıtlanmış. Yani fiziksel olarak aynı şehirde olmayabiliriz ama enerjetik olarak inanın hiç uzak hissetmiyorum. Bazen “Çok güzel ülke ama çok uzak” diye mesajlar geliyor. Bu mesajlara burdan toplu cevap vereyim; henüz bi uzaklığını görmedim :) Bir de sık sık seyahat ettiğimiz için bizdeki uzaklık algısı evrim geçirdi. Bence farklı düşünen iki insan birbirine benim size uzak olduğumdan daha uzak :)
Uzaktan çok mutlu görünüyorlar ama gerçekten mutlular mı acaba?
Dünya çok güzel ve harika bir yer. Melbourne ise dünya üzerindeki en yaşanılabilir şehirlerden biri. Şehri, insanını, dokusunu, mimarisini, rahatlığını, ayrım yapmadan herkesi kucaklamasını çok sevdik. Güzel bi enerjisi var buranın. Çok fazla hikaye var. O kadar çok ki. En güzel yanı ise hikayeler bir yerde kesişiyor. Güzel haber şu ki 2 ay gibi kısa bir sürede bu şehirle tatlı bi bağ kurduk.
Melbourne’da yeni bi yaşam kurmaya çalışıyoruz. Yeni bir rüya gibi. Kendimiz olmakta özgürüz. Başkaları tarafından yargılanmaktan korkmadan istediğimiz şeye “evet” istemediğimize “hayır” diyebildiğimiz bi yaşam. Kendimize ve başkalarına saygı duyduğumuz ve başkalarından saygı gördüğümüz bir yaşam. Risk almaktan korkmadığımız, yaşamı keşfetmenin hazzını duyduğumuz bir yaşam.
İnsan türü binlerce yıldır mutluluğu arıyor. Mutlu olma hali bi seçim. Mutlu olmamızın tek nedeni mutlu olmayı seçmemiz. Biz seçimimizi mutlu olmaktan yana kullanıyoruz. O yüzden evet, gerçekten mutluyuz :)
Avustralya’ya taşınmamızla ilgili diğer yazılara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Dünyaya tekrar gelsem nasıl bir hayat isterdim?
Konfor alanının dışına doğru çıkarken
Avustralya’ya taşınmadan önceki son günler
Avustralya’da Yaşam: Yeni hayatımızın ilk günü
Dünya Benim Evim’i Facebook ve Instagram hesaplarından takip edebilirsiniz.
Günaydın :) Güne senin yazını okuyarak başlamak harika, interneti açtığım gibi senin sayfanda buluyorum kendimi “yeni yazııı, yeni yazııı, hadi hadi” diye. Mutlu olmana çok sevindim. Bizimle her detayı paylaş olur mu, bulduğunda işini, içine sindiğinde evini. Hepsini merakla bekliyoruz.
Yaaaaa çok teşekkür ederim. Çok motive ve mutlu oluyorum bunları duyunca :) Tabii ki paylaşacağım :)
bence Bella Queensland a gelmelisin.Kis yok tropikal. Melbourne soguk bir yer yaklasik 7 ay soguk , ama dort mevsimi ayni gun yasiyabiliyorsun .ama harika bir sehir restorantlari , gece hayati, barlari, is olanagi cok iyi
Öznur,
Emin ol ilk gittiğinde ben kendi adıma 7 saat farkı göz önünde bulundurarak sabah işteyken ya da akşam evdeyken senin farklı saat diliminde bambaşka bir anı yaşadığını hep düşünüyordum, yalnız değildin yani:)
Önünde çok güzel günlerin olsun, enerjin her zaman ki mutluluk verici:)
Sena
Bunu duyduğuma çok sevindim hahaha içim biraz daha rahatladı :)))) Sizlerin bu tatlı geri dönüşleri ile enerjim daha da çoğalıyor <3
Merhaba,
Sitende ki bütün yazıları bir çırpıda okumuş sessiz bir takipçin olarak, yeni yaşamın sana hep mutluluk getirsin. 3-4 günde bir sürekli sayfana girip acaba yeni yazı var mı diye bakıyorum :) Melbourne’ nu seninle keşfediyorum. Enerjin gerçekten inanılmaz. Umarım bende mutlu olacağım bir ülkede yaşama cesareti gösterebilirim. Bu arada Bella’ na ve Melbourne’ nin kışına bayıldım :) Sevgiyle kalın.
Yeni yazı yeni mutluluk❤ sanki 2 ayin özeti gibi olmuş bu yazın, tadı damagimda kaldi! Yenilerini heyecanla bekliyorum, mutlu günler🙆
Gene harikasın gene güneş gibisin gene insan hayatına renk katıyorsun, dediğin çok önemli mutlu olmayı seçmek, yaa nasıl bir sevgi bilmiyorum ama ruhunu ruhumda hissediyorum, seni çok seviyorum, her şey masal gibi güzel olsun canım benim… sımsıkı sarılıp öpüyorum
Öznuur, Okurken kendimi gülmekten alamadım :
Musluktan su içebileceğimi öğrendiğimde şaşırıyorum. Bazen markete gidip saatlerce marketi gezip, ürünleri inceliyorum :)
Sia-Cheap Thrills çalarken kalkıp dans etmek falan istedim. Bu kadar kurumsal bir yerde bile böyle rahatlık çok hoşuma gitti.
İSTEM ÇALIŞIRSA dedi ahhahahahhaha! Hayatımda ilk kez konsolosluğun o ülkenin toprağı olduğunu GERÇEKTEN deneyimledim :)) Neyse sistem çalıştı da ikametgahımızı Melbourne’a alabildik :)
İnsanın tam anlamıyla mutlu olduğu coğrafyada yaşaması ne güzel şey! İnsana insan gibi davranılan, yarışın ve koşturmanın olmadığı bir hayat muhteşemmiş. :)
Kendine ait zamanının olması ve inan kaybola kaybola bir şehri keşfetmek muhteşem.
Güney’de sonbaharın keyfini çıkarın. Ve ne yalan söyleyeyim her yurtdışı gezimde evlere bakarım uçak penceresinden. Bahçeli tatlı mı tatlı bir eviniz olsun en kısa zamanda. Mutlulukla yazacağın diğer yazıları bekliyorum.
Sevgiler
Yazılarını okurken bitmesini hiç istemiyorum :) devamlı takip ediyorum ve heyecan işe Yen’i yazıları bekliyorum :) farklı bir ülkede Yen’i hayatında çok mutlu ol :) evini merakla bekliyorum sen orda hı mutlulukları heyecanları yaşarken kendi adıma konuşayım bende burada instagram üzerinde videolarını izlerken çok heyecanlanıyorum hepsi çok güzeller ve harikalar hayatınız boyunca mutluluklar en güzel heyecanlar sizinle olsun :) 🙏🏻🙏🏻❤️❤️❤️
Yeni yazılar, Yeni mutluluklar ve yeni heyecanla seni her daim bekliyoruz. Senin pozitif enerjini Adana’dan hissetmek, videolar da seninle birlikte gülmek, senin sayende çok güzel yerlere tanıklık etmek harika bir duygu seni kutluyor ve seviyoruz. Evinizi de merakla bekliyorum sevgiler, mutluluklar…… :):):)
Sabah sabah okurken enerji doldum:)Gerçekten hiçbir yer uzak değil senin pozitif enerjin burda hep bizimle, yeni yazılar çabucak gelir umarım🙈 Çok mutlu olun:)
Sevgili Öznur,
geçen pazar moda gezerken seni andım, sanki kırk yıllık arkadaşımmışsın gibi napıyordur acaba? diye…
eşimle benim yıllar önce (küçük bir bebekle) cesaret edemediğimiz “başka bir ülkeye gitme” fikrini henüz aranıza bir “Eylül” katılmadan gerçekleştirmekle çok doğru yaptınız, umarım seninle bir gün yüzyüze tanışma fırsatını da yakalarım ve herşey hayal ettiğin gibi olur, bugün yağmur var istanbul’da…
İstanbul’dan kucak dolusu sevgilerimle,
Feyza,
Merhaba, İtalya’ya taşınalı tam bir yıl oldu, hikayemiz çok benzer başladı sizinle, ben de eski patronumun arkasından geldim buralara. Size tek tavsiyem, ilk ayların güzelliğinin sonuna kadar tadını çıkartın, ben o “bebek” olduğum günleri çok özlüyorum. Herşey olağanlaştığında geriye o ilk günlerin heyecan ve anılar kalıyor. Hiçbirşeyi bugün gördüğünüz gibi görmüyorsunuz. Yolunuz açık olsun. Sevgiler
Ben de ilk geldiğimde sokağa çıkma yasağı mı var, herkes nerde demiştim :) katılıyorum.
Sevgili Öznur
Biz 2007 yılında Sydney de yaklaşık 20 gün kaldık. Bu yolculuğu planladığımızda kızım 5 yaşında oğlum ise yeni bir yaşını doldurmuştu. Daha önce Melbourne a seyahat etmiş bir büyüğümden yolculuk çok yorucu küçük çocuğu götürme demişti. Benim o dönemde uçuş görevlisi (hostes) olduğundan tecrübeme dayanarak çoğunluk yabancıların yaşları çok küçük çocukları ile nasıl seyahat ettiklerini görmüştüm. Onlar çocuklarını götürüyor da biz neden götürmeyelim dedim. Uçakların ne kadar rahat ve eğer bebekle (0-2 yaş havayollarında bebek sayılır) seyahat ederseniz. Öncelik boarding ön sıradan koltuk ve bir çok seyahati kolaylaştırıcı uygulama var. Neyse biz uçuşumuza Ercan Kıbrıs -ıstanbul (KIBRIS Türk Hava Yolları, Istanbul -Dubai-
Singapore – Sydney) Singapore Airlines de economy class da uçuşumuzu yaptık. Uçuşların toplam saati beklemeler dahil 21 saat sürdü. Çok güzel bir seyahatti. Sydney de dükkan market veya hizmet almak için gittiğimiz her yer de çalışanların güler yüzlü olması her defasında how are you today? sorması ilk garip gelmişti ki ben o tarihte havayollarında 15 ‘inci yılımı doldurmuştum. Yolcu karşılarken ve uğurlarken böyle davtanmak işimin gereği idi.
Sydney şehrini kaldığımız bölgeyi doğasını imkanlarını çok çok sevdik. Uçak yolculuğu sırasında başka türkler de vardı. Bize gidince geri dönmek istemeyeceksiniz demişlerdi. Haklıydılar ama zor da olsa döndük.
Siz gitmeden her adımı planlayarak emin bir şekilde hayatınıza yön vermişsiniz.
Sizi yüzümde gülümseme 😉 ile takibe devam edeceğim.
Kıbrıs’dan Sevgiler
merhaba,
iki gunluk bir kisa seyahat icin geldigim kopenhag’ta sabah saat 5,30 da uykum kactiginda acik kalan blogunuzdan hayat hikayenizi merakla okurken buldum kendimi,neredeyse tum dunyayi gezmis tum dunya genelinde degisik insan tiplerini tanimis biri olarak soyluyorum ki,kusurlariyla,guzellikleriyle bildigimiiz o sevgili ulkemden boyle cesaretli genclerin cikip boyle radikal kararlar alarak hayatlarini resetleyerek bambaska denizlere yelken acmasini ,bir adventure kivaminda okumak bana keyif verdi,deneyimlerinizi yalin ve sicak bir dille o kadar guzel yazmissinizki,puslu bir kopenhag gunune uyanmak ve istanbul’a donuse gecmeden once bana yuzumde bir gulumseme ile gune baslama sansi verdi.
google da ucak hareket ederken ki kisitli zamanda gidecegim sehir ile ilgili birkac bilgi okuyim derken blogunuz vasitasi ile sizle tanismis oldum ve yalin sade ama kendi icinde renkli hayat hikayenize sahit oluca,yasadigim ,paylastigim,okudugum bu hayat deneyimini hicbir cvp yazmadan gecmek,haksiz bir faydalanma olur gibi geldi ve spontan,aklima ne geldiyse size yazdim.
Hayatta kafasina koydugu herseyi yapmis ve goreceli olarak hedeflerine ulasmis biri olarak soyluyorum ki,,,en zorunu basarmissiniz,onemli olan bu bilinmezlige dogru atlamaya karar verme cesaretidir,sonrasi corap sokugu gibi gelir…hayat illaki bir yone gidecek ve sizi de beraber tasiyacaktir,cesaretli insanlarin basarili olma yuzdesi,statukoyu kirmaya gucu olmayanlara gore cok daha yuksektir.Cok sevdigim ve imkanim olmasina ragmen asla terk etme ihtimalini aklimdan gecirmedigim su guzel Turkiye’nin sizin gibi genclerin kafasina bu “kacma” fikrini son zamanlarda yogun bir sekilde sokmasi da hikayenizi okurken bana cok huzun verdi..