Büyük ihtimalle Johannesburg ile ilgili okuyacağınız en olumlu yazıya denk geldiniz! Çok şanslısınız. Çünkü ben internette okunmadık Johannesburg yazısı bırakmadığım halde karşıma olumlu ve beni heyecanlandıran bir yazı çıkmadı. Okuduğum şeyler o kadar korkutucu o kadar risk dolu şeylerdi ki neredeyse seyahatimizi iptal ediyorduk!
Bu yazıyı deneyimlerime istinaden yazıyorum. Belki yazısını okuduğum kişiler bu şehirde kötü deneyimler yaşadı; bilmiyorum. Fakat ben şeffaf bir şekilde Johannesburg’ta geçirdiğim harika 2 günden bahsedeceğim size.
Peki, neden Jo’burg bu kadar kötü?
Bu sorunun cevabını anlatabilmem için biraz geçmişe gitmek gerekiyor. Belki daha önce hiç duymadığınız bir rejimden bahsedeceğim size; Apartheid Rejimi.
Apartheid, Afrika dilinde “ayrılık” anlamına geliyor. Bir diğer şekilde ifade etmek gerekirse; ırkçılık. Apartheid Rejimi ise insanlık tarihinin gördüğü en büyük ayrımcı ve ırkçı rejim.
Güney Afrika’da yaşayan azınlık beyazların siyah, Hintli, Malay gibi diğer renkteki ırklara uyguladığı renk ırkçılığı bu ülkenin kara tarihi. Beyazların kayıtsız şartsız üstün ırk olarak görüldüğü bir coğrafya düşünün. Beyazların ve siyahların birarada yaşaması yasak, arkadaş olmaları yasak, evlenmeleri yasak, aynı durakta beklemeleri yasak aynı otobüse binmeleri hatta aynı banka oturmaları bile yasak. Daha acısı ise bu ülkenin kendi vatandaşının seçme ve seçilme hakkının olmaması. Evet, siyahlar ait oldukları bu topraklarda oy bile kullanamamışlar.
Apartheid Rejimi 1948 yılından 1994 yılına kadar devam eder. İnsanların hayatından giden koca 46 yıl. Beyazlar tarafından ezilen, aşağılanan, horgörülen ve şehrin en uzak bölgelerine sürülen siyahlar bu duruma başkaldırmak için ayaklanmaya başlarlar. Bu ayaklanmaların lideri ise Nelson Mandela’dır. Ayaklanmalar Johannesburg’da sadece siyah insanların yaşadığı Soweto bölgesinde başlar. Siyah insanlar dışarı çıkarken bir pasaport taşımak zorunda bırakılmışlar. Bu pasaportu taşımayan insanlar en az 6 aylık hapis cezasına çarptırılmış. Ayaklanma, Nelson Mandela liderliğinde bu pasaportun yakılması ile başlıyor. Polis saldırısında ise bir soykırım yapılarak buradaki insanlar taranarak öldürülüyor. Sonrası ise dinmeyen ve bitmeyen mücadele. Nelson Mandela hayatını bu mücadele için feda etmiş ve siyah insanların özgürlüğünü kazanması için mücadele ederken 27 yılını bir hücrede geçirmiş.
1994 yılında ilk kez siyah insanların da oy kullandığı seçimde Nelson Mandela Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçilir.
Toparlamak gerekirse 46 yıl boyunca tarihin en acı ayrımcılığına maruz kalmış bu insanlar özgürlüğe giden yolda çok kayıp vermiş, çok acı çekmişler. O dönemde yaşanan şiddet, gelir düzeyinin eşit olmaması, bu insanlara uygulanan baskı Güney Afrika’yı, özellikle ayaklanmanın yaşandığı Jo’burg’u riskli bir coğrafya haline getirmiş.
Fakat artık Jo’burg yazıldığı gibi dünyanın en riskli şehri değil. 2015 verilerine göre dünyanın en riskli 47. Ülkesi. Hatta ülkelerin risk haritasında orta derece riskli olarak değerlendirilmiş. Hatta üzülerek şöyle bir bilgi de vereyim Türkiye 2015 yılı verilerine göre Jo’burg’tan daha riskli bir ülke olarak konumlandırılmış.
İşte Jo’burg’un acıklı hikayesinin özet hali.
Bu yüzden Jo’burg’a gitmekten korkmayın.
Jo’burg’a nasıl gidilir?
Biz Jo’burg’a Cape Town’dan geçtik. Fakat THY’nin direkt seferi var. Qatar Havayolları da Katar aktarmalı uçuyor. Tavsiyem tatilinize Cape Town ile başlayıp, 2 gününüzü de Jo’burg’ta geçirmeniz.
Jo’burg’ta nerede konaklama yapılır?
Jo’burg’un Sandton isimli meydanı lüks otel zincirleri ile dolu. Fakat biz Jo’burg’un hippi sever ve bir sanat galerisi tadında olan bölgesi Maboneng’te kaldık. Airbnb üzerinden bulduğumuz evde kaldık. Evin linki için tıklayınız.
Johannesburg, Jo’burg ya da Jozi
Buraya gelen turistlere göre onun adı Johannesburg fakat burada yaşayan insanlar ona daha çok Jo’burg ya da Jozi derler. Ben de ona şuandan itibaren Jo’burg diyorum.
Afrika kıtasının ikinci büyük şehri Jo’burg 20 yıl boyunca Apartheid Rejiminin kurbanı olmasına rağmen şimdilerde büyüyen ekonomisi, yükselen gökdelenleri ve geçmişin getto bölgelerinin günümüzde hipster sever bir sokak sanat galerisine dönüşmesi ile ünlü.
Jo’burg’ta yapılacak şeyler listesi
Bu kısıma geçmeden önce size Barnard ve Rosie isimli siyahi bir çiftten ve güzel kızlarından bahsetmek istiyorum. Cape Town’da plajda tanışıp, saatlerce sohbet ettiğimiz bu aile Jo’burg seyahatimizde bizi evlerine davet etti. Biz de Jo’burg’a varınca Barnard’a haber verdik. Verdiği adreste buluşmak üzere yola çıktık. İstikamet Pretoria yani Güney Afrika’nın meclisinin bulunduğu ve ülkenin yönetildiği şehir. Barnard ile 10 gün sonra Barnard, Rosie ve kızlarını görmek çok güzeldi. Bize Pretoria’yı gezdirip, evlerinde Afrika yemeği hazırlayıp, sundular. Harika bir akşam geçirdik. Bununla ilgili detaylı yazıyı okumak isterseniz Barnard, Rosie ve Kızları yazımı okuyabilirsiniz.
Jo’burg, Cape Town gibi bir şehir değil. Yapılacak şeyler daha sınırlı. Yolu Jo’burg’a düşeceklerin mutlaka yapması gereken şeyleri toparlamak gerekirse;
- Sandton City: Burası alışveriş merkezleri ve otellerle dolu bir bölge. Alışveriş merkezleri sizi mutsuz etmesin zira buralar daha çok restoran, cafe ağırlıklı yerler. Çok şık restoranlar var. Alışveriş yapmak isteyenler için ise resmen bir cennet.
- Nelson Mandela Meydanı: Sandton City’de bulunan Nelson Mandela meydanı herkesin devasa Nelson Mandela heykeli ile fotoğraf çektiği yer. Etrafı yine çok şık restoranlarla dolu.
- Soweto Bölgesi: Gerçek Afrika burası. Jo’burg seyahatinizde mutlaka gitmeniz ve görmeniz gereken bir yer. Biz çok şanslıyız ki Soweto’yu Barnard ve burada yaşayan hatta Apartheid döneminde kiliseye saklanıp burada protestoları planlayan kişilerden biri olan arkadaşı ile gezdik. Burası başlı başına bir ülke büyüklüğünde. Nüfusu 1 milyondan fazla. Sadece siyah insanların yaşadığı, içinde Jo’burg’un en büyük hastanesinin de bulunduğu bir township. Yer yer beton evler olsa da teneke evlerin sayısı daha fazla. Nelson Mandela’nın evinin de bulunduğu Soweto’nun anlamı Güney Afrikalılar için çok önemli. Zira dünya Soweto’yu 1976 yılındaki Soweto Ayaklanması ile tanıdı. 1976 yılında azınlık beyazlar tarafından yönetilen Güney Afrika hükümeti siyahilerin eğitim dilinin Afrika dilinde olmasını zorunlu hale getirdi. Beyazlar İngilizce eğitim alırken Afrikalıların Afrika dilinde eğitim almasına karşı ayaklanan liseliler polisin ağır tepkisine maruz kaldı ve o ayaklanmada biri 13 yaşında olmak üzere 23 kişi öldü. 13 yaşında polis tarafından öldürülen Hector Pieterson direnişin bir simgesi oldu ve ayaklanmalar büyüyerek devam etti… Tüm bunları bu acıları birebir yaşamış kişilerin ağzından duymak benim için inanılmaz bir deneyimdi.
Barnard’ın arkadaşının eşi Gloria da bizi evinde coşku ile karşıladı. Kucakladı, sarıldı. Tek tek tüm odaları gezdirdi. Çocuklarını ve torunlarını anlattı… Sonra bahçedeki ağacı gösterip beyazlar bizi maymun sanıyor, halbuki biz de insanız dedi. Onu kucakladım, sarıldım ve elbette hepimiz insanız. Rengimizin hiçbir anlamı yok dedim ama bu hikaye içimi çok acıttı. Soweto’dan ayrılırken Gloria ve eşi bir dahaki sefere otele ihtiyacımız olmadığını söyleyerek bizi uğurladı.
- Nelson Mandela’nın Evi: Orlando West 8115 numarada bulunan Nelson Mandela’nın evini mutlaka görün. Onun özgürlük mücadelesinden geriye kalan her şeyin sergilendiği bu ev Jo’burg seyahatimizin en unutulmaz yerlerinden biriydi.
- Apartheid Museum: Tarihteki kara 46 yılın hikayesini yakından görmek için mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri.
- Maboneng Bölgesi: Daha önceleri sadece siyah insanların yaşadığı şimdilerde ise şehrin en hippi sever ve en trendy yerlerdinden biri. Bu bölgede bir yürüyüşe çıkın ve duvar sanatı ne demekmiş bir görün :)
Jo’burg Yeme İçme Yerleri
- The Grill House: Jo’burg’un en iyi et restoranı burası. Steak ve Rib’leri ile meşhur olsa da menüleri inanılmaz lezzetli yemek seçenekleri ile dolu. Cemal 250 gram bonfile siparişi vermemi istemiş ve ben yanlış anlayıp yarım kilo eti sadece onun için söylemiştim ve hepsini yedi. Hatta sildi süpürdü. Gerçekten çok iyi. Ayrıca çok zengin bir şarap menüsü var. 2 şubesi var. Biz Rosebank’ta yedik. Mutlaka tavsiye ederim.
- Cafe Ramo’s Liberta: Nelson Mandela meydanına bakan masalardan birine oturun ve menüde bulunan ve hepsi birbirinden enfes görünen tatlılardan sipariş verin. Bir de kahve söylerseniz buradan saatlerce kalkmak istemeyebilirsiniz. Dekorasyon olarak kalbimi bıraktığım yerlerden biri.
- Tashas: Sandron City’de bulunan Tashas öğle yemeği için harika bir yer. Palmiyeler altında oturun veşefin elinden çıkan yemeğin keyfini çıkarın. Her şey harikaydı!
Güney Afrika’ya gitmeden önce mutlaka izlemeniz gereken filmler ve kitapları aşağıda paylaşıyorum. Bunlardan en az birini izleyin ve okuyun. İnanın seyahatiniz daha anlamlı hale gelecek.
Mandela: Özgürlüğe Giden Yol (Film)
Mandela: 1987 (Film)
Winnie Mandela (film)
Goodbye Bafana (film)
In his own words – From freedom to future (kitap)
Madiba Büyüsü (Kitap)
Kendimle Konuşmalar (Kitap)
Yazımı Nelson Mandela’nın beni çok etkileyen sözü ile bitiriyorum…
“Hiç kimse derisinin rengi, geçmişi ya da dini yüzünden bir diğerinden nefret ederek doğmaz. Nefret, insanlara öğretilir ve eğer nefret öğretilebiliyorsa sevgi de öğretilebilir.”
Dünya benim evim’den sevgiler
Dünya benim evim’i facebooktan, instagramdan ve twitterdan takip edebilirsiniz.
1955 yılında olan Montgomery otobüs eylemini hatırlattı bana yazdığın Mandela ile ilgili kısım. Ellerine ve gezilerine sağlık. Güzel güzel okuyorum sayende. Sevgiler.
Canım çok teşekkür ederim. Öpüyorum çok.