Sabah uyandığımızda bizi uzuuuunca bir gün bekliyordu. Hazırlanıp daha önce internetten bulup yapılacaklar listeme eklediğim kahvaltıcı kapalı olunca karşımıza çıkan ilk pubda kahvaltımızı yaptık ve ikinci günün ritmine kendimizi bıraktık.
Bu yazımda size Buda Kalesi içindeki dünyayı anlatacağım…
Buda Castle / Royal Palace / Budin Kalesi
Zincirli köprüden geçip finükülerle Buda Kalesine çıkma hayalimiz finükülerin bakımda olması sebebiyle suya düştü ve Buda Kalesinin bulunduğu “Castle Hill”e tırmanarak çıktık. Size tavsiyem ise buraya finüküler çalışsa bile yürüyerek çıkmanız çünkü yavaş yavaş tırmanırken arkanıza baktığınızda enfes bir Budapeşte manzarası ile karşı karşıya kalacaksınız ve bu tırmanma sandığım kadar uzun da sürmedi hem.
Kartpostallardaki Budapeşte arkamızda tüm güzelliği ile duruyordu. Tuna’nın rengi yeşilden maviye dönmüş Zincirli Köprü başta olmak üzere sıra sıra dizili köprüler Budapeşte’ye çok romantik bir hava katıyordu. Castle Hill’e vardıktan sonrası ise adeta masal gibiydi.
Oldukça büyüüük bir kapıdan Buda Kalesinin içine girdik. Burayı etrafı surlarla çevrili bir kale gibi düşünmeyin içinde ayrı bir şehir var adeta. National Gallery ve Budapeşte Tarih Müzesi başta olmak üzere içerisi kilise, kütüphane, kültür merkezleri ve restoranların bulunduğu küçük bir kasaba gibi.
İnsanlar zamanında kendilerini, ülkelerini düşmanlardan korumak amacıyla bir kale yapmışlar. Bu nereye gidersek gidelim değişmiyor. Su varsa eğer suya yakın yere yoksa dağlara, tepelere ama hep bir kale çıkıyor karşımıza. Türkler bu kaleye Budin Kalesi demişler, Macarlar Budavari Palota ben ise Buda Kalesi diyorum.
Buda Kalesinin tarihi 13. yüzyıla dayanıyor. 14. yüzyılda ise Orta Çağ’ın en büyük Gotik Sarayı ünvanını kazanıyor. 15. yüzyılda Kral Matthias, Napoli’li Beatrix ile evlenince Buda’nın mimarisinde Rönesans etkileri görülmeye başlanıyor ve 1526 ve 1541 yıllarında Buda Osmanlılar tarafından işgal ediliyor. Bu işgaller sırasında Buda Kalesi çok zarar görüyor. Rivayete göre Muhteşem Süleyman, kaledeki tüm bronz heykelleri bu işgaller sırasında Constantinapolis’e kaçırıyor. Buda o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak tarih sayfalarında yerini alıyor.
Fakat sadece bu kadarla da bitmiyor Buda’nın hikayesi. Tüm bu istila ve işgallerden sonra çok zarar gören Buda Kalesini yeniden inşa etmeye başlıyorlar ve 19. yüzyıl boyunca süren bu onarım çalışmalarından sonra tam her şey bitti derken II. Dünya Savaşı sonrasında tekrar zarar gören Buda Kalesi son bir kez daha onarılıyor ve bugünkü Neo-Barok mimarisiyle günümüze kadar geliyor…
Tarih boyunca sayısız tahribata uğramış bu kale 1987 yılında Dünya Miras Listesine alınıyor.
Budapeşte mimari açıdan gözlerinize ziyafet yaşatacağınız bir şehir. Buda Kalesi ise kendinizi Orta Çağ masalında hissedeceğiniz bir yer.
[metaslider id=763]
Fisherman’s Bastion / Halaszbastya
Masal demişken biraz sonra karşımıza gökyüzüne doğru uzanan kuleler çıkıyor. Walt Disney filminin logosuna benzeyen bu yapının tek farkı eski görünümü ve Walt Disney’den daha güzel olması :) Budapeşte’nin en masalsı, en güzel manzarasını Fisherman’s Bastion’un balkonlarından birinde izlemeden de geri dönmeyin.
Orta Çağ’da bu bölgede balıkçılar yaşarmış ve Fisherman’s Bastion o dönemde şehrin bu bölümünü koruyan balıkçıların anısına inşa edilmiş.
Tüm yıl boyunca gece ve gündüz olmak üzere açık, üstelik giriş ücreti de yok. Göreceğiniz 7 kule 895 yılında ülkeyi kuran 7 kavimi simgeliyor. Kulelerden birinin cafesinde enfes Budapeşte manzarasına bakıp dilerseniz kahvenizi içebilir ya da güzel Budapeşte’ye kadeh kaldırabilirsiniz.
Matthias Kilisesi / Matthias Church
Budapeşte manzarasının keyfini doyasıya çıkardıktan sonra kalenin içinde yer alan ve oturup hayran hayran çatısını izlediğim Matthias Kilisesi Budapeşte’de mutlaka görülmesi gereken ve tarihi 700 yılı aşkın bir kilise.
Tarihi bu kadar eskilere dayanınca merak edip okuyorum ve öğreniyorum ki Türkler Buda’yı işgal ettiği dönemde Matthias Kilisesi şehrin en büyük camisi haline getirilmiş. Duvarlar kireçle boyanmış ve halılarla kaplanmış. Kilise olarak inşa edilen bir yapının camiye dönüştürülmesini ancak Osmanlı İmparatorluğu yapar zaten. Bu örnekler Balkanlar’da da fazlaca karşımıza çıkmıştı. Neyse ki kilise Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde eski Barok mimarisinde camiden kiliseye dönüştürülüp orijinal halini alıyor.
Sayısız taç giyme seramonisine ev sahipliği yapmış bu kilise aynı zamanda adını aldığı Kral Matthias’ın iki düğününe de ev sahipliği yapmış. Matthias Kilisesi, Budapeşte’nin en eski yapılarından biri. Adında kilise geçse bile burası aynı zamanda bir müze. Alınlığında bulunan resimler ünlü Macar ressamlarına ait olan bu kilisede yaz akşamlarında konserler de veriliyor.
Matthias Kilisesinin Zsolnay seramikleriyle döşeli çatısına hayran kalmamak mümkün değil. Bu seramik türü Budapeşte’de oldukça popüler ve mimariyi daha da güzelleştiriyor.
Kiliseyi ziyaret etmek isterseniz ücretli fakat kısa bir sessizliğin keyfini yaşamak isterseniz kutsal chapel tarafından giriş ücretsiz ve tüm gün açık.
Bir sonraki yazım Budapeşte’nin Londra’yla yarışacak güzellikteki parkları…
Sevgiler
Öznur