Bir arkadaşımın beni gruba eklemesi ile Interrail Türkiye ile tanıştım. İlk başlarda telefonuma yağan bildirimlerden ötürü şarjım dayanmasa da sonra bildirimleri kapatmayı öğrendim ve bazen duygulanarak bazen sinir olarak ve bazen de yeni şeyler öğrenerek Interrail Türkiye facebook sayfasına üyeliğim devam ediyor. Grup sayesinde birçok önyargımdan kurtuldum. Mesela artık otostop çeken kişiyi arabaya alırken çekinmiyorum. Üstelik sevgilime de öyle empoze etmişim ki o bensiz araba ile daha çok seyahat ettiğinden sürekli arabaya aldığı kişilerle selfie çekip yolluyor :) Bir şekilde cesaret edip yola çıkan insanlara destek olmak bizi mutlu ediyor. Hem de güzel bir anı oluyor. Arabaya aldığımız her kişiye “grupta mısın?” diye sormak da bu işin bir diğer eğlencesi. Peki, ben size bunları neden anlatıyorum? Çünkü çadırda kalma fikrine çok uzak biri olmama rağmen geçen haftasonu ilk kez bir kamp deneyimi yaşadık. Resmen çadırda uyuduk ve bu deneyimi yaşamamdaki en itici etken Interrail Türkiye :)
Peki, kamp yapmaya nasıl karar verdik?
Aslında uzun zamandır aklımızdaydı çadır alıp kamp yapmak ama havalar soğuk olduğu için bir süre erteledik. 2 hafta önce Cemal’in hadi çadır alıp Yedigöller’e gidelim demesi ile kendimizi kamp için alışveriş yaparken bulduk :)
Biz yeniliklere ve ilkleri denemeye çok açık bir çiftiz. Genellikle birimizin istediği bir şeye diğeri hayır, istemiyorum demiyor. Yaşadığımız deneyimlerden çok büyük keyif aldığımız için çadırda kalıp, doğa ile içiçe olmak ve güne bir çadırın penceresinden giren ve gözlerimizi açamayacak kadar parlak gün ışığı ile başlama fikri ikimize de çok heyecanlı geldi. Bu deneyimi yaşamak için kamp yapmaya karar verdik.
Kamp malzemelerini nereden aldık ve neler aldık?
Kamp malzemelerini tabii ki Decathlon’dan aldık. Bu konuda hiçbir bilgimiz olmadığından kamp malzemeleri kısmında çalışan yetkili birinden yardım istedik ve tüm alışverişimizi 1 saatte tamamladık. Aldığımız malzemeler ve fiyatlarını aşağıda paylaşıyorum.
- Quechua marka 2 kişilik çadır: Bu çadırın en önemli özelliği fresh ve black teknolojisi sayesinde güneş geçirmemesi ve ışık almaması böylelikle daha rahat bir uyku. Aynı zamanda çok kolay kuruluyor ve katlanıyor. İçi de diğer çadırlara nazaran büyük ama tabii ki en nihayetinde o bir çadır :) Fiyatı ise 240 lira.
- Quechua marka 2 kişilik şişme yatak: Kamp için şişme yatağın en konforlu yatak şekli olduğunu söyleyebilirim fakat ona rağmen hatta en pahalısını almamıza rağmen sabah uyandığımızda sırtımız ağrıyordu :) Galiba ilk kez olduğu için böyle hissettik, bilmiyorum ama mat üzerinde uyuyan insanlara çok saygı duyuyorum :) Fiyatı 120 lira.
- Quechua marka ayak pompası: Şişme yatağı şişirebilmek için pompaya ihtiyacınız olacak. Ayak pompasının kullanımı çok kolay. Hem de bir nevi egzersiz :) 2 kişilik yatağı 5 dakikada şişirdim. Fiyatı 23 lira.
- Quechua marka lamba: Biz çadırın içini aydınlatmak için aldık fakat çadırın dışına asıp çevresini aydınlatmak için de kullanabilirsiniz. Pille çalışıyor ve 3 aşamalı aydınlatma sağlıyor. Fiyatı 33 lira.
Not: Havalar artık sıcak olduğundan uyku tulumu satın almadık. Onun yerine battaniye götürdük ve o bile fazla geldi. Kamp malzemelerini alırken mutlaka ürünleri deneyin. Şişme yatak alıp, kampa giden ve pompa çalışmadığı için yatağı şişiremeyen ve iade etmeye gelen kişiler de vardı kasada.
Kamp için gerekli diğer malzemeler neler?
- Hoparlör: Müzik duyunca kendinden geçenler kulübü başkanı olarak müziksiz kamp olmaz deyip Media Markt’tan JBL marka retro mu retro bir hoparlör satın aldık. Bluetooth ile çalışıyor ve ses kalitesi inanılmaz iyi. Fiyatı 109 lira.
- Sandalye: Sadece kamp için değil hazır yaz gelmişken arabanın arkasında bulundurun derim. Daha konforlu kamp için Migrostan 35 liraya satın alabilirsiniz.
- Balta: Kamp ateşsiz kamp olmazmış, Cemal öyle diyor. Resmen balta satın almış. Evet, evimizde artık bir balta var. Biz çok fazla ihtiyaç duymadık ama sizin gittiğiniz kamp alanında ihtiyacınız olabilir. Baltalar elimizde uzun ip belimizde biz gideriz ormana hey ormanaaaa… Ya ilkokulda söylüyorduk bu şarkıyı :) Koçtaş’tan aldık ve fiyatı 40 lira.
- Mangal: Açık hava yedirtiyor derler ya inanın öyle. Yanınızda mutlaka mangal götürün. Biz ilk kez mangalda somon yaptık ve muhteşemdi! Somon filetoyu küp küp hazırlatın ve sonra şişe geçirin. Ne-fis! Migrostan aldık ve fiyatı 25 lira.
Not: Mangalın içinde kömür var ama siz ona güvenmeyin ve mangal için odun kömürü alın zira biz güvenip onu kullandık ve iki kere ateş yakmak zorunda kaldık.Eğer yeriniz yoksa sadece ızgarasını alıp iki taş kullanarak kendi mangalınızı da yapabilirsiniz.
- Ateş yakıcı jel: Daha önce hiç ateş yakmadıysanız endişelenmeyin. Ateş yakıcı jel ile ateş yakmak artık çok kolay :) Hem mangalı hem de kamp ateşini yakarken çok faydasını gördük. Koçtaş’tan aldık ve fiyatı 8 lira.
- Yiyecek: Bu kısım tamamen sizin damak zevkinize kalmış ama biz tavsiyelere kulak verip marshmallow ve petibör bisküvi bile aldık. Marshmallowları şişe dizip ateşte ısıtın ve iki petibör bisküvinin arasına koyun. Ay ağzım sulandı!
- İçecek: Yanınızda mutlaka su olsun. Biz 2 gün geçirdik ve 2 tane 5 litrelik su aldık. Onun dışında siz siz olun şarap almayı unutmayın yoksa bizim gibi market şarabına kalırsınız. Ev nefis şaraplarla doluyken biz Kayra içtik :) Neyse ona da şükür. Kahve, çay gibi sıcak içecekler de alın.
- Piknik tüpü: Çok fazla kullanmadık. Sadece Pazar sabah kahvaltısı için yumurta haşladık ama pratik, bence yanınızda olsa iyi olur.
- Kap-kacak: Tabak, tencere, çatal, bıçak, bardak, piknik örtüsü gibi şeyleri de evden götürdük. Çoğunlukla plastik malzeme kullandık.
İlk kamp deneyimimizi nerede yaşadık?
Alışverişimizi yaptık ve artık kamp yapmaya hazırdık. Bu tip durumlarda yerinde duramayan genellikle ben oluyorum ama bu sefer Cemal’e bir şeyler oldu. Her akşam konumuz kamp. Her gün yeni bir kamp yeri ile karşımda derken “Yedigöller biraz uzak, ben İstanbul’a yakın ve çok güzel bir yer buldum. Oraya gidelim” dedi. Peki, gidelim dedim ve Cumartesi günü yola çıktık.
Yalova, Çınarcık- Erikli Yaylası ve Teşvikiye Köyü
İlk kamp deneyimimiz için çok uzaklara gitmeyip Yalova’daki Erikli Yaylasına gitmeye karar verdik. Meğer Yalova ne kadar yakınmış. Yalova’ya en hızlı Topçular Eskihisar feribot iskelesinden gidebilirsiniz. Feribot ücreti binek araç için gidiş-dönüş 100 lira. Yaklaşık 30 dakika sonra Yalova’ya vardık. Yalova’dan Çınarcık’a doğru gidip Teşvikiye Köyü tabelalarını takip ettik. Evden çıkıp Teşvikiye Köyüne varışımız 2 saat sürdü. Şaka gibi, ben Balmumcu’dan akşam 6’da çıkıp evime 2 saatte gidemiyorum :)
Doğa ile içiçe geçen 2 gün…
Teşvikiye Köyüne varınca kıvrıla kıvrıla giden yoldan devam ederek Erikli yaylasına doğru çıkmaya başladık. Doğa bizi o kadar güzel bir enerji ile karşıladı ki bir an önce çadırı kurup hiçbir şey yapmadan uzanıp gökyüzünü izlemek istiyor, yeşili koklamak istiyordum. Fakat Erikli yaylasına vardığımızda hiç de hayalini kurduğum gibi olmadığını gördüm :( Yayla deyince ben böyle dümdüz uçsuz bucaksız yeşil bir alan hayal etmiştim. Meğer orası Ayder yaylasıymış, ne bileyim… Erikli yaylası kötü değil buarada ama benim hayal ettiğim gibi bir yer değil. Sonra aşağı doğru inmeye ve beğendiğimiz yerde çadır kurmaya karar verdik ve tam anlamıyla hiçliğin ortasına çadır kurduk.
Çadırı kurduğumuz yerde bizden başka kimse yoktu. Tam da hayal ettiğim gibiydi. Etrafımızda yükselen yemyeşil dağlar, masmavi gökyüzü ve işte doğa ile başbaşaydık.
Hemen müziğimizi açıp, akşam yemeğimizi hazırlamaya başladık. Cemal ateş yakarken ben somonları şişe dizdim. Piknik örtümüzü serip akşam yemeği için masamızı hazırladık, şarabımızı açtık. Kuşların cıvıltısı, doğanın huzuru, harika bir yemek ve yanıbaşımda sevgilim… Bir rüya tadında değil de ne söyleyin bana.
Hani hep söyleniyoruz ya zaman ne kadar çabuk geçiyor, ay bu hafta da su gibi geçti, ay yetişemiyorum hiçbir şeye diye. Aslında o öyle değilmiş. Bir örtünün üzerinde oturup ateşin ayaklarımı ısıtması ile keyif yaparken kararmaya başlayan gökyüzünü izlemeye koyulduk. Bulutlar dönüyor, uçaklar geçiyordu. Dünya dönüyordu ve zaman öyle yavaş akıyordu ki… İlk defa, inan abartmıyorum ilk defa bu kadar yavaş aktığını hissettim anın. Böyle minik minik… Meğer su gibi akıp gitmiyormuş. Ağır ağır ilerliyormuş aslında. Meğer koşturan bizlermişiz. Anda olmanın keyfini sözcüklere dökmek zor o yüzden size tavsiyem kendinize böyle bir şey armağan edin. Böyle bir deneyim yaşayın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Mesela gökyüzünün nasıl yavaş yavaş karardığını izlediniz mi hiç? Alacakaranlık denen ana hiç denk geldiniz mi? Hava karardıkça güneşin dünyaya sırt döndüğünü gerçekten de hissettiniz mi? Bizi ısıtan, ruhumuza ilaç gibi gelen o ısının havayı nasıl kararttığını izlediniz mi? Sonra beraberinde gelen soğuğu… Tüm bunları an be an yaşamak, düşünmek ve hayal etmek bizim için eşsiz bir deneyimdi.
Yanlız tüm bu huzurla birlikte içeride bir duygu daha vardı; korku. Korkmadım dersem yalan olur. Hava kararmaya başladıkça içimdeki o duygu ortaya çıkmaya başladı. Hani bazen egolarımız devreye giriyor ve kendimizi büyük büyük hissediyoruz ya ama aslında bu dünyada bir nokta kadar büyüklüğe sahip bile değiliz ya işte o nokta oluverdim bir anda. Doğanın büyüklüğü içinde minicik hissettim. Saat akşam 9 civarıydı ve çadıra girip uyumak istedim. Bir anda evimiz olan çadırımıza girip kendimi daha güvende hissedeceğimi düşünsem de içimdeki korkuya engel olamadım. Korkum yabani hayvanlar veya böcekler değil, korkum doğa hiç değil. Korkum benim cinsim aslında, insan.
Sonra yağmur yağmaya başladı. Çadırımızın üstüne pıt pıt düşen su damlaları, derenin sesi ve doğanın büyüklüğü içinde uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda kulağımda kuş sesleri vardı. Çadırın penceresini açtığımızda gün ışığı o kadar parlak ve o kadar keskindi ki gözlerimizi açamadık bir süre. Ayaklarımı ıslak çimlerin üzerine çıkarıp karşıya baktığımda gördüğüm manzara karşısında müthiş bir huzur ve mutluluk duydum. Doğa çoktan uyanmıştı. Yeni bir gün tüm güzelliği ile bizi bekliyordu. Yeşilin rengi daha parlak, gökyüzü daha maviydi. Kalkıp müziği açtım ve içimden geldiği gibi dans etmeye, koşmaya, zıplamaya başladım. Sadece biz ve doğa vardı. Başbaşa… Harikaydı.
Güne hiç doğada uyandınız mı? Eğer cevabınız hayır ise uyanın. Lütfen bu deneyimi yaşayın.
Ben tadına doyamadım…
Dünya benim evim’i facebooktan, instagramdan ve twitterdan takip edebilirsiniz.
Biz de Ali’yle hayalliyoruz ve istiyoruz bayadır, benim 26 günlük cadırla Türkiye gezisi deneyimim var ama onun hic yok. Bakalım sevdirebilecek miyim kendisine:) cok yakında yedigöller’den hello diyebiliriz biz de:)) doğa sever olarak da yazıyı cok sevdim.
Umarım en kısa zamanda gerçekleştirirsiniz bu isteğinizi. 26 gün çadırla Türkiye gezisi baya iddialı :)
Sırf zaman yavaş akıyor dedin diye en kısa zamanda kamp yapmaya karar verdim :) Deneyimlerinizin devamını dilerim.
İnan zaman yavaş akıyor kamp yaptıktan sonra düşüncelerini merak ediyorum :) çok sevgiler.
Eh kamp kültürü biraz daha farklı aslında ama iyi bir başlangıç olmuş evinizi doğaya taşımışsınız resmen :)
Size bir öneride bulunmak isterim her tür kamp otostop deneyimi yaşamış biri olarak arabanızı da bırakın iki bisiklet ile yalovaya gidebilirsiniz günlük ortalama 60km rahat yaparsınız yeni başlayanlar olarak bırakın mangalıda kamp ateşinde sucuk çorba, topladığınız dağ çileklerinden çay ve daha keşfedebileceğiniz nice güzel şeyler, minik sürprizler ve güzel yol anıları.
20 nisanda Az bilinen antik kentler turuna gitmeye hazırlanıyoruz 1 aydır içim içime sığmıyor alaçatıdan-kuşadasına harika bir kamplı tur bizi bekliyor :)
Merhaba, Kamp kültürünün nasıl olması gerektiğine dair bir tanım mı var? Herkes nasıl istiyorsa dilediği gibi mutlu hissettiği gibi kamp yapamaz mı? Ben sizin seyahat etme şeklinizi saygı duyuyorum lütfen siz de benimkini eleştirmeyin. Teşekkürler, sevgiler.
İçinizdeki yaşam sevinci ve içten doğal anlatımlarınzla harikasınız. Hele de tek başına değil sevdiğinle sevdiklerinle gez mesajı süper. Sevdiğinle sevgiyle gez. sloganı bu olsa gerek. Sizi kıskanan yüzlerce çift var kıskandırin bol bol hoş gezin hoş kalın
mükemmel bir yazı olmuş.emeğinize sağlık.
Keyfiniz bol olsun. Bir hafta sonu deneyebilirim.
Kamp yapmayı çok seven ve hemen her tatilini bu şekilde yapan bir arkadaşım var, uzun bir süre ikna etmeye çalıştı bizi ve sonunda olduk. :)
Birkaç hafta önce Yedigöller’e gidecektik hatta ve benim de ikinci kampım olacaktı ama havalar süper değil diye caydık. Yakın zamanda yeniden planlıycaz sanırım. Fotoğraflarınız çok keyifli görünüyor ve malzeme listesi iyi bir referans oldu benim için, eline sağlık Öznurcum ^^
Çok seveceğinden eminim :) Benim ilk kamp deneyimim olmasına rağmen büyülendim! Biz de Mayıs ayında Kaz Dağlarına gideceğiz :) Heyecanlıyım.
Yazı oldukça ayrıntılı ve güzel olmuş. Çok teşekkürler :)
Teşekkür ederim :)
Merhaba mayısta ilk defa eşimle kamp yapmayı planlıyoruz motorla iznik gölü uygun olur diye düşündük ama uyku tulumlarina bir türlü yer bulamıyoruz motorda alan çok kısıtlı aaaa bide 4 yaşında kızımız var tam bir motor ve doğa aşıgı oda bizimle gelicek üşürmüyüz diye kaygılanıyorum geceleri hava durumu nasıl oluyor acaba?
Merhaba, Öncelikle harikasınız. Biz Nisan ayında kamp yaptık ve hiç üşümedik. Mayıs ayında hava daha güzel olur. İznik Gölünde hava nasıl olur bilmiyorum ama uyku tulumuna mutlaka yer bulun derim. Çok sevgiler :)
Harika bi çiftsiniz:))
Çook teşekkürler :)
Yazını çok beğendim, çok samimi. Gezmeleriniz daim olsun :)
Teşekkür ederim Arzu :)
Merhaba Öznur,
Bu haftasonu için İstanbul’a yakın kamp yeri arayışındayım. Açıkçası burası yakın olduğu için cazip geliyor. Sen önerir miydin burayı, yakınında tuvalet ve su kaynağı var mıydı ?
Yazıda her şey yazıyor :)
Yazıyı okuduktan sonra sormuştum aslında. Neyse yine de teşekkür ederim.
“Hani bazen egolarımız devreye giriyor ve kendimizi büyük büyük hissediyoruz ya ama aslında bu dünyada bir nokta kadar büyüklüğe sahip bile değiliz ya işte o nokta oluverdim bir anda. Doğanın büyüklüğü içinde minicik hissettim.”
Büyük şehirlerde bu hissiyattan çok uzağız maalesef hepimizin ihtiyacı var sanırım böyle bir deneyime.