Yıl 2013, günlerden 14 Şubat elimizde aylar öncesinden aldığımız Paris bileti ve havaalanındayız. İnanılmaz heyecanlıyım, sonradan öğreniyorum ki Cemal benden daha çok heyecanlı. Havaalanından çıkıp ismi gibi cennet otelimizi buluyoruz. Paris’te kalacak çiftlere önerim kesinlikle Hotel Paradis Paris’te kalmaları. Biz Paris’te neredeyse metro kullanmadık. Otel son derece merkezi ve çok özenle dekore edilmiş. İçinde gerçekten kendinizi iyi hissediyorsunuz.
İlk gün kırmızı ressam şapkam ve kaz ayağı desenli vintage kabanımla kendimi son derece Parisian hissediyordum. Kendimizi Paris sokaklarına attık ve şehri her zamanki gibi yürüyerek keşfetmeye başladık.
Takvimler 14 Şubat’ı gösterdiği için Paris sokakları elinde buket taşıyan kadın ve erkeklerle doluydu. Evet, Paris romantik bir şehirdi ama bu haliyle her zamanki halinden daha romantikti bence.
Paris, filmlerdeki Paris gibiydi. Şık ve zarif kadınları, fötr şapkalı beyefendileri, tarihi meydanları, küçük sokakları ve şehri romantikleştiren Seine Nehri üzerine kurulu sayısız köprüleriyle gerçekten film sahnesinden fırlamış gibiydi.
Seine Nehri ve Romantik Köprüler
Seine Nehri, Paris’i kuzey ve güney olarak ikiye bölüyor. Nehrin üzerinde 35’ten fazla son derece estetik duran ve her biri görülmeye değer köprüler var. Biz gün boyunca Seine nehri kıyısında köprülerden bir güneye bir kuzeye geçerek Paris’i heyecanla keşfetmeye başladık.
Seine Nehri üstündeki en bilinen köprülerden biri Pont des Arts. Türkçe’ye çevirecek olursak Sanatlar Köprüsü fakat zaman içinde köprünün demirlerine aşklarını temsil eden kilit takan sevgililer köprünün adının Pont des Amoureux yani Aşıklar Köprüsü olarak anılmasına sebep olmuşlar. Köprüde kilit asacak yer kalmamıştı öyle ki etrafındaki sokak lambalarına bile kilit takmışlardı. Hatta köprünün bir kısmı “Aşk”ın ağırlığına dayanamayarak geçtiğimiz yıl çöktü. Biz kilit astık mı, hayır :) Bu gelenek hemen hemen her yerde var ama biz gezdiğimiz hiçbir yerde bu geleneğe uygun davranmadık :) Ben Pont des Arts köprüsü üzerinde sevgilinizle birlikte günü batırın derim :) Zira manzara ve o an görülmeye değer…
Seine Nehri üzerindeki bir diğer görülmesi gereken enfes köprü; Pont Alexandre III. Köprü altın renkli melek süslemeleriyle kendisine hayran bırakıyor.
Palais Garnier- Ünlü Opera Binası
Benim Paris’e ilk gidişimdi fakat Cemal üniversitedeyken bir proje için Paris’e gelmiş. Ben bir an önce Eiffel Kulesi’ni görmek isterken kendimi Paris’in diğer en önemli sembollerinden biri Opera Binasının bulunduğu caddede buldum. Palais Garnier’in tarihi hakkında çok kısa bilgi vermek istiyorum.
İtalyan teröristler tarafından III. Napolyon’a suikast düzenleniyor ve şans eseri III. Napolyon ve eşi bu suikastten zarar görmeden kurtuluyorlar. Bu olayın ertesi günü, III. Napolyon yeni bir opera yapılmasına karar veriyor.
Mimarı seçme amacıyla bir yarışma yapılıyor ve 171 mimarın katıldığı yarışmanın kazananı 36 yaşındaki Charles Garnier oluyor, ilginç olan kısım ise, Charles Garnier’in ilk inşaatı olması ve Garnier, şehrin en önemli ve şimdilerde turistler tarafından en sık ziyaret edilen bu yapıyı inşaa ediyor. Paris Opera Binası planlanandan 13 yıl daha geç bitiyor çünkü inşa sırasında bir yer altı gölü bulunuyor ve bu göl hala Palais Garnier’in altında bulunmaktadır. Bu olağanüstü Opera binasında tek seferde 2200 kişiye ev sahipliği yapılabiliyor.
Opera binasını her gün 10-17 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri arasında ise 10-18 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Galaries Lafayette
Operanın hemen karşı çaprazında cadde boyunca uzanan tarihi bir bina, etrafı kalabalık. Binanın içine girip çıkan insanlar, kolları ünlü moda markalarının poşetleriyle dolu çıkan kadınlar…Neler oluyor orada diyor ve kendimi içeri atıyorum hemen.
Her yer ışıl ışıl, birbirine geçen parfüm kokuları, Chanel’ler, Yves Saint Laurent’ler, binbir çeşit çikolatalar, gelinlikler, tasarımlar… Etrafı incelerken birden başımı yukarı doğru kaldırdım ve enfes bir kubbe ile göz göze geldim. Işıklarla dolu, cam ve demirden yapılmış olağanüstü bir kubbe, açıkçası benim en çok ilgimi çeken ve beğendiğim kısmı kubbesi oldu.
Galaries Lafayette’in tarihinden de hemen kısaca bahsetmek istiyorum. Ben gittiğim şehirlerin, gördüğüm güzelliklerin tarihçelerini de merak ediyorum ama aynı zamanda detaylı tarih bilgisini de sevmiyorum dolayısıyla en kısa ve en anlaşılır şekilde anlatmak istiyorum :)
1893 yılında iki kuzen tarafından dikiş malzemelerinin satıldığı küçük bir tuhafiye açılıyor, bu minik tuhafiye La Fayatte caddesinde yer aldığından adına “Aus Galeries Lafayette” diyorlar. Bu iki kuzen, Fransız genlerinden olsa gerek- bir süre sonra kendi moda ürünlerini satmaya başlıyorlar ve tuhafiye oluyor enfes bir alışveriş merkezi.
En üst katında yemek katı var, dilerseniz kahve içebileceğiniz butik cafeler de var. Ben hiçbir şey yemek de içmek de istemiyorum derseniz Paris manzarası için bile en üst kata çıkın derim :)
Champs-Élysées & Arc de Triomphe (Zafer Takı)
Paris’in en turistik bulvarı! Her ne kadar Parislilerin zaman geçirmek için çok tercih ettiği bir yer olmasa da mutlaka görülmesi gereken bir yer. İstanbul’a gelen turist nasıl İstiklal Caddesi’ne geliyorsa biz de Paris’te keşfimize Champs- Elysees’de (Şanzelize) devam ediyoruz.
2 km uzunluğunda uzuuuun ve derin bir bulvar. Karşıdan karşıya geçerken yolun ortasında durun ve o derinliği görün, hissedin. Geniş kaldırımlar, karşılıklı Fransız pastaneleri, araba galerileri, restoranlar, parfümeriler ve ünlü moda markalarının gösterişli mağazaları ile dolu görkemli bir cadde. Buranın gündüzü başka, gecesi başka o yüzden her iki halini de görün derim.
Yürürken tam karşımda pastel yeşil tonlu son derece romantik bir pastane görüyorum, tabelada Laduree yazıyor.
Kapının dışına taşan kuyruğa giriyoruz, içeriden enfes macaron kokuları yükseliyor, nihayet sıra bana geliyor ve neyli olduğuna bakmadan rengarenk macaronlardan bir paket yaptırıyorum. Derseniz ki macaron için o sırayı beklemek istemiyorum o zaman içeriyi mutlaka görün belki fikriniz değişir :)
Laduree adres: 75 Av. des Champs-Élysées, 75008 Paris
Arc de Triomphe yani Zafer Takı, Chams-Elysees’nin başında, 12 tane yolun kesiştiği meydanın tam ortasında bulunuyor. 12 tane yol, bilmiyorum hayal edebildiniz mi ama benim için o meydan Zafer Takı’ndan daha büyüleyiciydi :)
Napolyon Bonapart, bir savaşta galip gelen Fransız askerlerine “evinize zafer taklarının altından geçerek döneceksiniz” demiş ve 1806 yılında Zafer Takı’nın inşa edilmesini istemiş.
1840 yılında ise Napolyon Bonapart’ın cenazesi Zafer Takı’nın altından geçmiş. Zafer Takı’nın altında Fransız askerlerini temsil eden bir mezar bulunmakta ve bu mezarın üzerinde 1923 yılından beri hiç sönmeyen bir ateş var. Fransa’nın tarihi sembollerinden biri olan Zafer Takı’nı mutlaka görün, dediğim gibi beni etkileyen kısmı 12 tane yolun kesiştiği görkemli meydandı.
Veeee Paris’i Paris yapan kule Eiffel Kulesi
Hava kararmıştı ve çok yorulmuştuk. Otele dönmeden önce Eiffel Kulesi’ne gideriz diye planlamıştık. Yürümeye başladık ve uzaktan Eiffel Kulesi’nin ışıklarını görmeye başladık. Kartpostallarda, filmlerde ya da şimdilerde Google image’lerde gördüğüm o büyülü kule karşımdaydı. Böyle anlarda çok heyecanlanıyorum ve türlü türlü şımarıklıklar yapabiliyorum :) Hoplamalar, zıplamalar…
Nasıl heyecanlıyım ama bir şey itiraf edeyim mi? İşte ediyoruuuuuum :)
Paris’e gitmeden birkaç hafta önceydi, çok yakın bi kız arkadaşımla buluştuk ve sohbet ediyoruz. Sohbetimizin konusu ilişkiler. Konu bana geliyor ve benden konuşmaya başlıyoruz. O akşam birbirimizden ayrılırken ben öyle bir gaza gelmişim ki, kurduğumuz senaryoya göre 14 Şubat’ta Paris’e gitmenin tek bir sebebi olabilirdi, Cemal’in bana evlenme teklif etmesi.
Ve ben Paris’teki ilk günümüz boyunca bin tane senaryo kurdum o anla ilgili. Galaries Lafayette’deyiz ve bi gelinlik butiğinde gelinlik falan bakıyoruz, nasıl havaya girmişim siz tahmin edin. Eiffel Kulesi’nin dibindeyiz, romantik anlar, öpüşmeler sarılmalar. Heyecandan kalbim ağzımda atıyor. Yukarı çıkacak mıyız diyorum, yok diyor çıkmayalım.
Hıımmm, demek ki Eiffel Kulesi’nin tepesinde evlenme teklifi etmeyecek diyorum. Bir yandan da 14 Şubat’ta evlenme teklifi çok kilişe diye de içimden geçiriyorum ama kimin umurunda bir an önce dizlerinin üzerine çöksün ve hadi evlen benimle desin istiyorum. Bir yandan da Cemal’i izliyorum, yüzük nerede ki acaba diye kuruyorum kafamdan. Yürüyoruz bir yandan, sonra çok güzel bir parka giriyoruz, tam arkamızda tüm ihtişamıyla Eiffel Kulesi, hava buz gibi, ince ince yağmur yağıyor.
Muhteşem bir an hadi ama, Cemal’de hiçbir hareket yok artık dayanamıyorum ve soruyorum; bana söylemek istediğin bir şey var mı sevgilim?
Yazının devamı bir sonraki Paris yazımda :)
Dünya benim evim’i facebooktan ve instagramdan takip edebilirsiniz :)
Ya öznurrrr böyle bir yerde yazı kesilir miii :) teknik olarak tabi kesilir ama çok merak ettim valla :) bu arada tüm paylaşımların mükemmel sürükleyici. Sıkılmadan okuyabiliyorum hepsini. Emeğine sağlık.
Tuğbacım, Bunu duymak benim için çok mutluluk verici çünkü ben uzuuun ve akmayan yazıları okuyamıyorum, sıkılıyorum. Olabildiğince kısa ama aynı zamanda duygularımı karşı tarafa hissettirerek yazabilmeyi çok istiyorum. Bir edebiyatçı olarak sürükleyici bulmana çok çok sevindim. Yazının devamı bugün yayında olacak :) Öpüyorum
Merhaba. Yazı gerçekten çok güzel olmuş. Özellikle tarihle ilgili kısımlar (ben tarihle ilgili parçaları çok sıkıcı bulan ve okumayan biri olsam da severek okudum) özetleyici ve akıcı olmuş. Kısacası yazıyı bir solukta okudum ve çok beğendim. Yurtdışı gezileri konusunda böyle ayrıntılı bir kaynak bulmak çok güzel. Yazıyı en heyecanlı noktada kesmişsin. Devamını heyecanla bekliyorum. Klavyene sağlık :)))
Şuan enfes müziklerle hem lapa lapa yağan karı izliyorum hem de blogun devamını yazıyorum, bir şeye bakmak için bloguma girdim ve yorumunu okudum, çok mutlu oldum :) Anımı daha da güzelleştirdin, teşekkür ederim. Yazıyı beğenmene çok sevindim, dediğin gibi ben de sıkıcı detaylara boğulmuş tarihi bilgiyi okuyamıyorum. Ama gittiğim yerlerin, gördüğüm güzelliklerin tarihini de merak ediyorum. Bu yüzden yazımı bitirdikten sonra birkaç kere okuyorum, kendim sıkılıyorsam biraz daha sadeleştiriyorum :) Yazının devamı bugün blogta :)
Sevgiler
Önümüzdeki ayki Paris gezimiz için araştırırken denk geldim, harika oldu!
Notlarımı alıyorum yazıdan :)
Memnun oldum!
Özge
Çok tatsız başlayan bir pazartesiye ilaç gibi geldi yorumun :)
Çok sevindim ve ben de memnun oldum
Sevgiler
Fransa da doğmuş büyümüş biri olarak yurt dışında ki insanların Paris hayranlığını hiç anlamıyordum xD yazını okuyunca bi nebze olsun anladım. İnanılmaz güzel ifade etmişsin, ben anavatanda olsaydım böyle hissederdim demekki diyorum 😊 garip bişey çünkü burda olunca bizim için Paris : çok fazla kalabalık havası kirlilikten bazı günler toplu taşımaya indirim yapıyorlar, böyle hava kirliliğinden bir bulut oluşuyo resmen . Yani Yaşaması ideal bi yer degil, turist olarak iyi ama. Ben daha Lyon u seviyorum, kendim de Strazburg’da yaşıyorum. Bekleri eğer yolun düşerse Strazburg ta güzel ideal bir şehir.